30 Haziran 2014 Pazartesi

Mavi Yıldızlar


Rengine vuruldum, desenine bayıldım, aldım geldim eve bu masa örtüsünü ve hemen bir dantel çevresine... 


Diktikçe içim açıldı, serdim serdim evin orasına burasına, seyrettim..Küçük dokunuşlar nasıl değiştiriyor her şeyi...


29 Haziran 2014 Pazar

Balkabaklı Kek


Pardon :))


Havuçlu kekin farklı aromada bir versiyonu ve kendinden nemli bir kek..Akşam ikramları için ideal..

1 dilim rendelenmiş Bal kabağı
1,5 su bardağı Toz şeker
4 Yumurta
1 su bardağı Sıvı yağ
1 su bardağı Yoğurt
1 pk.Vanilya
1 pk.Kabartma Tozu
1 tatlı kaşığı Tarçın
1 Limonun Rendelenmiş Kabuğu
1 kahve fincanı Ceviz
2,5 su bardağı un

Toz şeker ve yumurtalar çırpılır. Cevizler irice kıyılarak kalan tüm malzeme ile birlikte yumurtalara eklenerek tekrar çırpılır. Karışım yağlanmış kek kalıbına dökülüp 180 C fırında 30 dak. Pişirilir. 

Afiyet Olsun..

28 Haziran 2014 Cumartesi

Beyaz Peynirli Mayalı Poğaça


Poğaçanın peynirlisi zaten güzel olur, ama mayalısı da pek bir başka oluyor..Sahurda poğaça sevenler, kaçırmayın..iftardan sonra yavaş yavaş hazırlar, sıcacık ikram edersiniz sahurda..

125 gr.Margarin
2 Yumurta     
1 su bardağı Süt     
1 çay bardağı Su     
1 pk.Instant Maya     
1 çay bardağı Zeytinyağı     
1 çorba kaşığı Tuz     
1 çorba kaşığı Toz şeker     
7 su bardağı Un     
Beyaz Peynir     
Maydanoz

Bir kasede küp küp kesilmiş margarin, 1 yumurta, ılık süt, su, maya, zeytinyağı, tuz, toz şeker ve un yoğurulur. Oda sıcaklığında üzeri örtülerek 1 saat bekletilir. Hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar koparılarak el ile açılır ve içi peynir-maydanoz karışımı ile doldurularak kapatılır. Tepsiye dizilen poğaçaların üzerine çırpılmış 1 yumurta sürülerek 180 C fırında 20 dak. Pişirilir. 

Afiyet Olsun, herkesin Ramazan'ı huzur, sağlık ve mutluluk dolu geçsin..


27 Haziran 2014 Cuma

Evin Eksiği


Evin eksiği niye hiç bitmez? Ya da şöyle sorayım, bir ev ne zaman tam ve tamam olur? Şömine gerekli mi sıcak bir akşam için? El emekleri ile süslenmiş bir salonda oturunca da aynı sıcaklığı bulmaz mı insan?

Koltukların, her gün daha ergonomiği çıkan bu koltukların rahatlığına ulaşabilmek için sevgilinin kollarına yaslanmak yetmez mi televizyon seyrederken?

Çeşit çeşit elbiseleri sığdıracak kapısı çeşitli açılarda açılan, kapanan, bazen giyinme odasına dönüşen dolaplar, gardıroplar..Sakinlik ve huzur, daha çok zenginlik değil midir bunların hepsinden ve en zor bulunanı hem de?

Evet, hepsi tamam, biliyorum, hiç aklımdan çıkarmıyorum zaten, ama peki buna rağmen nedir bu önüne geçemediğim dekorasyon merakım, evimi süslemem, bir şeyler yapmam, bir şeyler almam, yerleştirmem, değiştirmem? Tam her şey tamam oldu artık derken başka tarzları merak etmem, başka renklere heves etmem, gönlümün başka ev düzenlerine kayması hep tam da o anlarda? Daha güzel olsun diye mi her şey, daha eksiksiz, daha unutulmaz, daha...Yoksa kendime kendimi ispatlamak için midir bunca çaba? Bilmiyorum, hala çok eksiğim, çok küçüğüm, bilmiyorum henüz... 

26 Haziran 2014 Perşembe

Bal Peteği


Yılın en sıcak gününü yaşadığımız İstanbul'da, Hıdiv Kasrı'nda sabah kahvaltılarına bir aylık veda törenini takiben eve döndük, ayılıp bayılıyoruz bir yandan, bir yandan da ev içi aktivitelerine devam..Mesela Bal Peteği ile..

Özellikle çocukların bayılacağı bir şekerleme bu. Çıtırık bir şey çünkü. Gofretten az daha sert, bu yüzden aslında her yaşa uygun.


"Durum bildiğiniz gibi değil, ben iyice yoldan çıktım" diyenler için çikolataya batırılarak da yenebilir, şekerlemeler öğütülüp tereyağı ile karıştırıldıktan sonra ballı çıtır tereyağı şeklinde kahvaltılık olarak da..Öyle pratik ki, çocuklular, kalkın yapın hemen sizinkilere evdeki bir kaç malzeme ile..Bu yazın favorisi bu olacaktır evde, kesin..


¾ su bardağı Toz şeker     
2 çorba kaşığı Bal     
2 çorba kaşığı Su     
1 tatlı kaşığı Karbonat 

 Bir tepsiye yağlı kağıt serilerek üzeri sıvı yağla hafifçe yağlanır. Bir tavada şeker, bal ve su hiç karıştırmadan kaynatılır. Şekerin rengi kahverengileşmeye başlayınca tava ocaktan alınıp üzerine karbonat eklenip, hızlıca bir kaç kere karıştırılır. Karışım, kabarcıklarının sönmemesi için kaşık vs. İle hiç karıştırılmadan veya yaymaya çalışılmadan yağlı kağıdın üzerine dökülür. 30 dak. Oda ısısında sertleşmeye bırakılır.  Küçük parçalara bölünerek servis yapılır.


Afiyet olsun, bu sıcak havalarda serinlerde geçsin günleriniz..


25 Haziran 2014 Çarşamba

Mavi


Mavi düşler içindeyim bu aralar..Sıcaklar bastırdıkça ben daha mavi, ben daha uykulu, her uykuda daha çok mavi düşler...


Öyle aniden, aşk gibi, sebepsiz, sonunu düşünmeden, mavi, sadece mavi..Parlak beyaz üstünde mavi..

Bir dilek diledim mavi, attım maviliklere, Haziran'da yazacağım yine, mavi düşlerimin içinde..


24 Haziran 2014 Salı

Her Şey Değişiyor, Bense Hep Aynı..


Ne zamandır gitmemiştik çocukluğumun, gençliğimin geçtiği yerlerden biri olan Bakırköy'e..Kentsel dönüşüm orayı da vurmuş, her yer inşaat, çoğu yer kapalı, sokaklarda yüzünü bilmediğimiz, dilini bilmediğimiz herkes...Memleketin ilk AVM'si Galleria, üzerine bir sürü genç kuma gelmiş yaşlı, gururlu, hala güzel ama boynu bükük bekliyor bir kenarda..Ne çok değişmiş, en çok da Marina..Cafe'ler açılmış, havuzda sular zıplıyor, yollar yeni, parklar yeni, binalar yeni, arabalar yeni..Peki benim anılarım ne olacak? Alıştığım esnaf, altında soluklandığım çınar, çayını özlediğim çay bahçesi? İşe girişimde ilk döpiyesimi aldığım dükkan, bizim dişçi? Hobi mağazamız? Her şey değişiyor, her şey ve herkes, gelişen bir şey yok, gem vurulamaz hale gelmeye başlamasını açılan AVM sayısından tahmin edebildiğimiz alışveriş alışkanlığımız ve para hırsımızdan başka...


Her şey değişiyor, bense hep aynı..Günlerim aynı geçiyor işte, tarifler deniyorum anılarımdan kalma o tatları bulmaya çalışarak, yemekler pişiriyorum çocukluğumda yazlığımızın bahçesinde her yıl kendi tohumundan ürettiğimiz sebzelerin kokularını burnumda hissederek.. 


Kanaviçeler işlemeye de devam, suya yazı yazmak gibi, kaderini bir kilimin düğümlerine anlatmak gibi, bizden çalınan bütün o anılara inat, hep göz önünde kalacak anılar biriktirmeye çalışmak gibi...

23 Haziran 2014 Pazartesi

Denize Nazır Country Life


Mutfaktaki ahşap baharat rafını yeniledim, bir de baharat kavanozlarının etiketlerini..Açık ahşap rengi olan rafları beyaz boyadım, bazı yerlerine biraz kırmızı ile renk verip, çatlattım.


Çatlattığım yerlere stencıl ile desenler yaptım, peçeteden tavuklarla, horozlarla süsledim. Yan taraflara bir kaç tane de ahşap süs yapıştırdım, renklerini rafıma uygun şekilde değiştirerek..



Beyazın üzerinden bir kaç ton kahverengi ile süpürme yaptım, hem eskitme amaçlı, hem de fayanslara daha çok uysun diye..



İşte bu da çıplak hali, kavanozsuz ama çatlakları ve süslemeleri bütün görkemiyle...Bir "City Life-sever" olarak baharat rafım "Country Life" oldu, ama bu gün öğlen yemeğinde Dragos'ta, şöyle denize karşı oturup, fonda teknesini onaranların zımpara sesleri ile sahildeki bisikletlileri, denizdeki yelkenleri, neşeli martıları seyrederken fark ettim ki, ben bu aralar iyiden iyiye "Coastal Life" havalarındayım..  


22 Haziran 2014 Pazar

Çilekli Bahar Pastası


Kendinden nemli bu pandispanya, krem şantinin hafifliği ve çileklerin ferahlığı ile, ne yazık ki henüz daha yaza tam da kavuşamamışken ve ne mutlu ki hala çileklerden ayrılmamışken, baharı kutluyor..

5 Yumurta     
1,5 çay bardağı Toz şeker     
½ çay bardağı Sıvı yağ     
2 su bardağı Un     
1 pk. Kabartma Tozu     
Kreması: 
1 su bardağı Süt     
2 pk.Krem Şanti     
2 çorba Kaşığı Pudra Şekeri     
Çilek  

Bir kasede yumurtalarla şeker çırpılır. Sıvı yağ eklenir. Bir kapta karıştırılan un ve kabartma tozu üzerine eklenerek, bir spatula ile yumurtalı karşımla karıştırılır. Kelepçeli bir kek kalıbında 180 C fırında 30 dak. Pişirilir. Ertesi gün pandispanya enlemesine ikiye bölünür. Bir kasede süt, krem şanti ve pudra şekeri çırpılır. Pandispanyanın arasına sürülüp, üzerine doğranmış çilekler serpilir. Pastanın üzeri ve yanları da kalan krema ile sıvanıp, çileklerle süslenir.                   

Afiyet Olsun, yeni haftanız bahar tazeliğinde geçsin..


21 Haziran 2014 Cumartesi

Kuru Poğaça


Çalışma hayatında sabah kahvaltılarında poğaçanın müptelası olanlar için nostaljik bir lezzet, hala çalışanlar içinse ev halkına bir hafta sonu sürprizi, sade poğaça..

4 su bardağı Un     
3 Yumurta     
300 gr.Margarin     
1 çorba kaşığı Toz şeker     
1 çorba kaşığı Kuru Maya     
1 çorba Kaşığı Tuz     
4 çorba kaşığı Ilık Su     
Haşhaş      

Un, 2 yumurta, küp küp kesilmiş margarin, şeker, tuz, maya ve ılık su yoğurulur. Mandalina büyüklüğünde parçalar koparılarak top haline getirilip, üzerlerine bastırılarak yağlanmış tepsiye aralıklı olarak dizilir. Üzeri örtülerek oda sıcaklığında 20 dak. dinlendirilir. Kalan 1 yumurtanın sarısı poğaçaların üzerime sürülür, çatalla üzerlerine bastırılıp, haşhaş serpilir. 180 C fırında 20 dak. Pişirilir.                    

Afiyet Olsun..     


20 Haziran 2014 Cuma

Kır(ı)k


Ömrün yarıdan çoğunu büyümeye çalışmakla, okumakla, iş sahibi olmakla, aile kurmakla, o da yetmedi ev-araba almaya çalışmakla, boş zamanlarımızı da kitaplar okuyup insana benzemeye çalışmakla geçirip, geldik 40'lara..

Öyle yaşlar ki bu 40'lar, hem "daha çok toyum, öğrenecek ne çok şey var hayatta" diyorum mesela bir futbol maçında, sahanın çimlerinin nasıl ve niye öyle açıklı koyulu yeşil çizgili olduğunu düşünürken, hem de "artık vakit iyice daraldı her şeyi ölmeden öğrenebilmek için" diye endişeleniyorum.

Hem tatlı sabah uykularına doyamayacak kadar küçüğüm daha, hem gece uykuları gitgide kısalacak kadar büyük..Hem daha "annesinin-babasının kuzusu" yaşları bunlar, hem "anne-babanın sağlığından endişe" yılları.. Hem saçlar ağarıyor iyiden iyiye bu zamanlarda ve saçların boya vaktinden daha sık insanın aklına düşüyor "artık hiç saç boyatmadan yaşama fikri", hem de saçların rengine inat hala hızlı hareket ediyor bedeni insanın, bazen gençliğinden bile..  

İnsan, mesleğini bulmuşken, işini-gücünü bulmuşken, eşini, yaşayacağı hayatı seçip, zevklerini hatta kendini bulmuşken, hala bulamadığı anlamını arıyor hayatın tam da 40'larında..Günleri birbirinden farksız geçerken, her günü bir öncekinden ne kadar da hızlı geçiyor takvim 40'ları gösterdiğinde.. 40 yılı deviren bu dağ gibi bedenin ne kadar minicik olduğunu fark ederken koca evrende, yine de "ben" diye diklenmekten vazgeçmiyor insan tüm evrene karşı, tam da bu zamanlarda.. 


Gözlerin uzak geçmişe her baktığında her zamankinden daha kolay buğulanıverdiği bu yaşlarda herkesin yakınını daha zor görmeye başlaması nasıl bir şakasıdır hayatın? Sadece yakınla değil sorun, her günü değerince yaşamaya hala çaba gösterirken, her şeyin siz istemeseniz de kendi doğal akışında ilerleyeceği günleri insan ensesinde daha sık hissediyor biraz da ürpertiyle..Yoksa tutulan boyun, bel, omuz değil de irade midir bu yaşlarda? 

Kıyafetleri "modası geçtiği için" değil "yaşı geçtiği için" etrafıyla paylaşmaya başladığında bir bakıyor ki insan, büyüyen yaş değil sadece, bel, basen, tüm kıvrımlarmış..Ve 40 yaş insanı, zayıflamanın 40 bin yolunu bilirmiş de, 40 dereden su getirirmiş yine de, bunu fark ediyor..Televizyonda sağlık programlarına rastladığında hemen açıveriyor sesini biraz daha, ne çok hastane adı bildiğine şaşırıyor bir de..Her şeyin insanlar için olduğunu bu yaşlara geldikçe ve yaşadıkça öğrendiğinden olsa gerek, daha mı az utanıyor ne muayenelerden, makyajsız sokağa çıkmaktan ve hala yüzünde aniden beliriveren "ergenlik" sivilcelerinden? 

Ve son not 40'lara doğru yürüyenlere..40'larda hala pençeleri hayata saplı yaşıyor insan, 30'larındakilere müjdeler olsun. Ama bu yaşlar, gençliğin, o arsız, o doymaz, o dur durak bilmez gençliğin, ardında ince yüz çizgileri bırakarak yavaş yavaş uzaklaşmaya başladığı yıllarmış..Belki de bu yüzden, 30'larda Karınca misali durmadan, dinlenmeden, yemeden, içmeden yaşlılık için, güzel bir gelecek için yuvanıza depolayadururken dünyanın ganimetlerini, 40'lar tam da "aslında Ağustos Böceği de çok haksız değilmiş"  deme zamanlarıymış.. 

19 Haziran 2014 Perşembe

Mozaik Royal


Sıcak, İstanbul çok sıcak ve nemliydi bugün..Mozaik pastamı dolaba atar atmaz, öğle yemeğinden hemen sonra biz de kendimizi Dragos'a attık..Biraz esinti için, bol yeşillik, deniz ve sohbetimize çayın hararet alan sıcaklığını katmak için...

Mozaik pastamın tarifi Peggy Porschen’ın kitabından. Prens William’ın en sevdiği tatlı olduğu için Kraliyet Düğününün sabahında kahvaltıda ikram edildiğinden söz ediyor kitabında. Ben de bizim klasik mozaik pastalar yanında oldukça süslü ve havalı bu mozaik pastanın Adını Mozaik Royal diye değiştirdim. Bu pasta, mozaik pastaya bakışınızı değiştirecek..

150 gr.Margarin     
300 gr.Bitter Çikolata     
3 çorba kaşığı Bal     
145 gr.Pötibör Bisküvi     
35 gr.Antep Fıstığı     
75 gr.Fındık     
45 gr.Pembe ve Beyaz Marshmallow 


Bir tencerede yağ, çikolata ve bal eritilir. Bir kasede bisküviler kırılıp, toz haline getirilmiş fındık, doğranmış fıstık ve ikiye bölünmüş marsmallowlarla karıştırılır. Üzerine çikolatalı karışım eklenip, hamur iyice bütünleşene kadar karıştırılır. Yağlı kağıt serilmiş bir tepsiye dökülüp, spatula ile sıkılaştırılır ve üzeri düzeltilir. Buzdolabında katılaşana kadar bir kaç saat bekletildikten sonra dilimlenerek servis yapılır.             


Afiyet Olsun, herkese yeşili bol, mavisi bol, sohbeti bol günler diliyorum..


18 Haziran 2014 Çarşamba

Ortanca


Ne çok ortanca var bu sene, her yerde, açıklı koyulu pembeli, bazen mavili morlu..Sitelerin, apartmanların eskiden güneş altında, güllerle dolu bahçeleri, şehirdeki alçak katlı binalar birer gökdelene dönüştükçe gölgede kalmaya başladı ve tüm gölgeliklerden de ortancalar fışkırmaya..


Ben de sitenin bahçesinden bir tane koparıp, eve getirdim bu ilk bakışta tek bir çiçek olan ama yakından inceledikçe, aslında bir demet çiçekten oluşan bu güzel ortancalardan..

Ne evin büyüğü olabilmiş, ne de küçüğü olup nazlanabilmiş ortanca kardeşlere hep içim sızlar benim, ortancaya olan şefkatim de belki bundandır, belki de hep gölgeye kaçıp, orada mahcup, sessiz, başı öne eğik duruşundan..


17 Haziran 2014 Salı

Denizden Gelen


Her yıl deniz kenarından ufak tefek bir şeyler taşıyoruz eve...Bazen kahverengi taşlar, mesela Assos'tan..


Bazen beyaz, mermer gibi damarlı taşlar, Anzac Koyu'ndan..


Üzerleri de cilalandı mı, suyun içinde oldukları gibi hep öyle parlak kalıyorlar...


Ve tahta parçaları, denizin yuvarlak hatlar kazandırdığı, soluk renkli, tuz kokan, deniz kokan tahta parçaları...Bir yerlerde süslemede kullanırım, çerçeve yağarım, pano yaparım diye topladığım ama bu halleri ile bile birer sanat eseri gibi duran tahta parçaları...Denizin eserleri...

Sahilde dolaşırken boş durmayın, denizden bir şey getirmeyi unutmayın yanınızda...


16 Haziran 2014 Pazartesi

Evimdeyim


Koltuktan sehpaya uzatıyorum ayağımı, kanın yukarıdan aşağıya inişini hissediyorum, damarlarım gevşiyor, kaslarım gevşiyor..Dışarıda yağmur öncesi serinliği, yağmur geliyor, olsun ben evdeyim.. 


Öğlen için taze enginarlarım haşlanıyor az limonlu ve yağlı suda, akşam planımız balık..Öğleden sonra kahvenin yanına tahinli çörek? İstediğimi pişirebilmenin sevinci, istediğimi yiyebilmeninkine karışıyor, burnuma kokular doluyor, ağzım sulanıyor..Yağmur hafifçe camlara vurmaya başladı, olsun ben evdeyim...

15 Haziran 2014 Pazar

Profiterol


Bütün gün arabası ile olan aşkını tazeleyen eşime sürpriz olarak yaptım..Güzel bir günü eve dönüşte güzel noktalasın istedim. Daha önce yaptığımda hazır çikolata sosu kullanmıştım, ama bu sefer sosu da benden..Hamur topları dışarıdakiler gibi poğaça kıvamında değil, gayet ince kabuklu ve narinler...Ama o çikolata sosu yok mu ya, içine atlayıp yüzmek isteyeceksiniz..Ben zor tuttum bizimkini :)) 

Hamuru: 
1 çay bardağı Su     
1 çay bardağı Süt      
1 su bardağı Un     
1 çay kaşığı Tuz    
3 Yumurta                              
100 gr.Margarin
Kreması: 
½ lt.Süt     
1 pk.Vanilya     
1 çay bardağı+1 çorba kaşığı Toz şeker     
5 Yumurta Sarısı     
5 çorba kaşığı Mısır Nişastası     
2,5 çorba kaşığı Margarin
Çikolata Sosu: 
1 su bardağı Toz şeker     
3 çorba kaşığı kakao     
1 su bardağı Su     
1 avuç Damla Çikolata     
1 pk.Vanilya     
½ çay bardağı Mısır Nişastası

Önce krema için bir tencerede süt, vanilya ve şeker ısıtılır. Başka bir kapta yumurta sarıları nişasta ile çırpılır. İçine birkaç kepçe ılık süt eklenip ılıştırıldıktan sonra nişastalı karışım tencereye eklenir. Sürekli karıştırarak, koyulaşana kadar pişirilir. Ateşten alınarak içine margarin eklenir ve çırpılarak, soğumaya bırakılır.
Çikolata sosu için tüm malzeme bir tencerede, koyu kıvamlı bir sos haline gelene kadar pişirilip, soğumaya bırakılır.
Hamuru için bir tencerede su ve süt kaynatılır.  İçine margarin eklenir. Un ve tuz ilave edilerek, hamur koyulaşana kadar pişirilir. Ateşten alınan hamura, sürekli çırpılarak teker teker yumurtalar ilave edilir. Karışım sıkma torbası ile yağlı kağıt serilmiş fırın tepsisine, ceviz büyüklüğünde yuvarlaklar halinde sıkılır. Üstteki sivri uçları, işaret parmağı suya batırılarak düzeltilir. 200 C fırında 25 dak. Pişirilir. Hamur topları soğuyunca, alt kısımlarından krema sıkma torbasının ince ucuyla içlerine krema doldurulur. Üzerlerine çikolata sosu gezdirilerek servis yapılır.

Afiyet Olsun.

14 Haziran 2014 Cumartesi

Numaracı ile İlk Sabah


Evde olduğunu anlamanın yolu, fırından eve yayılan kokulardan geçiyor...En lezzetli hamur işlerini her yerde bulabilir insan ama, eve yayılan o ılık koku, işte o hiç bir yerde bulunmaz..

Bu numaracı, poğaça taklidi yapıyor, ama siz inanmayın ona..İlk ısırışta ortaya çıkacak foyası, hışır hışır sesler çıkaracak..Onun için zaten adı Katmerli Börek..

260 gr.Margarin             
4 su bardağı Un           
1 su bardağı Yoğurt     
1 tatlı kaşığı Tuz    
1 çay kaşığı Karbonat    
 ½ demet Maydanoz     
250 gr.Kıyma               
1 Domates
1 Sivri Biber                    
1 Soğan                        
Karabiber                    
2 Yumurta

Az yağda kıyma ve kıyılmış soğan kavurulur. İçine küp küp kesilmiş domates, kıyılmış biber, maydanoz, tuz ve karabiber eklenir. 250 gr.yağ eritilir. Bir kasede yağ, un, yoğurt, tuz ve karbonat hamur yapılır. Hamur 8 parçaya bölünerek 1 gece dolapta bekletilir. Her beze açılıp, aralarına eritilmiş 10 gr.yağ sürülerek üst üste konur. Dikdörtgen açılan hamurun uzun tarafına kıymalı iç yayılarak rulo yapılır. Rulo 5 cm.boyunda parçalara kesilip, yağlanmış tepsiye dizilir ve  üzerlerine yumurta sarıları sürülür. 200 C fırında 25 dk. kızarana kadar pişirilir.  

Afiyet Olsun..

Meraklısına not: Foya, parıltısını artırmak için elmas taşlarının altlarına konan ince metal yaprağa deniyor..


13 Haziran 2014 Cuma

Tatilin En Güzel Günü, İstanbul'a Dönüşü


Bir nefes aldım, döndüm..Zordu aslında bu sefer, ardımda beni merak edecek birini bırakmadan bu şehirden gitmek zormuş meğer, her şeyin ilki gibi zordu bu da..

Artık tanıyorsunuz ya beni, tatilin kısası makbul benim için, o yüzden yine hızlıydı her şey..Özetle, Adana çok ıslaktı, Mersin bir içim su..Adana'nın sıcağında ve lavaş ekmeklerinin arasında kebabıyla yanan içimizi, Mersin Marina'nın meltemlerinde serinlettik.


Gittik, gezdik, yedik, içtik, ama iyi ki döndük..Kısa da olsa ayrılığımız, özlemişiz bizim 7 tepeliyi..


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...