29 Eylül 2015 Salı

Bu Benim, Yani Aslında Bu, Benim


Yok bu benim örtüm anlamında değil, benim işlemem, benim kanaviçe de demiyorum, "bu örtü tam ben" demek istiyorum aslında.

Doğal ve solgun rengi ile belki ilk bakışta çekmez dikkatinizi odaya girdiğinizde ama, gözünüz renklere, şekillere, desenlere alıştıkça, parlar durduğu köşeden. Bağırmaz, sessizdir, sakindir ama anlatır eninde sonunda istediğini..

Sayılıdır, saygılıdır..Büyüklerini sayar, özel günleri, bayramları kandilleri bilir, hatırlar..

Karelerinden dışarı çıkınca pek rahat etmez, kuralcıdır, katıdır bazen ama o çerçevede değişikliklere hep açıktır. Bir gün salon masasının üstünü süslerken, bir gün yatak odasında allıkların, pudraların tozuna bulanmaktan yüksünmez. Kirlenmekten, lekelenmekten korkmaz, bilir ipliklerinin arasındaki cevherin onu her daim temiz tutacak gücünün olduğunu, zaten korkmaz öyle sıcak sudan, çitilenmekten, ütülenmekten. Yaşadıkça, örttükçe, örtüldükçe güçlenir, eskidikçe parlar üzerindeki desenler..

Sizin de var mı böyle sizi anlatan bir şeyleriniz merak ettim doğrusu..Vardır, mutlaka vardır..Ben inanırım ki insanın beğenerek aldıkları, severek ürettikleri hep kendisini anlatma telaşındandır etrafındakilere bilinçaltından da olsa..İnsan, en ketum, en yabanıl, en sessiz insan bile ister kendini fark ettirmeyi, dikkat çekmeyi değilse de anlaşılmayı..İstemez mi?

28 Eylül 2015 Pazartesi

Benim Baharım


Okul yıllarımda yaz tatillerini 3 ay yazlıkta geçirmek sıkıcı olurdu benim için. İlk haftalarda hevesle, heyecanla sahile koşarken sabahları, deniz sefaları giderek seyrelir, daha çok evde kitap okumaya, İstanbul'a kavuşacağım günleri hayal etmeye başlar, bahçede olgunlaşan üzüm salkımlarının haber vereceği sonbaharı hasretle beklemeye başlardım. O yıllardan sonra bir de bu yaz o denli bunaltıcıydı, bitsin diye beklediğim, üşümeyi, yağmuru, kapalı havaları, hadi kazakları değilse de gömlekleri özlediğim bir yazdı..Yaz tatili ile boşalan İstanbul'da keyifli geziler, miskin kahvaltılar, sahillerdeki çay bahçeleri, balıklar, dondurmalar hiç biri ama hiç biri teselli edemedi gönlümü..Ve işte kavuştuk sonunda..Bu sabah o koca, o uzun, o bunaltıcı yaz boyunca tam da hayal ettiğim gibi serin, sakin ve kapalı bir hava karşıladı beni yakınlardaki okuldan yükselen İstiklal Marşı ile gözümü açtığımda ..  


Okuldayken, kapalı havalar benim için İstiklal'de avare avare dolaşmak, bir cafe'de kitap okumak, sıcak bir şeyler içmekti, tiyatrolardı, sinemalardı, sergilerdi..Şimdi bu kadar yıldan sonra bakıyorum da, çok şey değişmemiş galiba..Şimdi de iki sevgili attık hemen kendimizi sokağa, kitaplı kahveli, ama ille de karamelli, açık havada serinleyerek, fondaki müziği sohbetimize ortak ederek baharımızı yaşadık, sonbaharımıza hoş geldin dedik..

İstanbul, seni sonbaharı giydiğinde daha çok seviyorum..


27 Eylül 2015 Pazar

Sonbahar Zamanı


Yağmurla uyandığımız bu güzel ve serin gün ile tam anlamıyla merhaba diyoruz artık sonbahara ve bu güzel sonbahar gününden herkese sevgilerimi gönderiyorum. Güzel bayram mesajlarınız için de çook teşekkürler, beni yalnız bırakmadınız, birlikte nice güzel bayramlarımız olsun inşallah.. 


Sonbahar kapımızı çalsa da, hala mis kokulu çilekler bulabilmek harika..Ama öyle manavdan, pazardan falan değil, her bir meyvasını tadıp da alıyor gibi en kokulusunu, en tatlısını azar azar bulup getiren, meyve değil de kırılacak cam eşya alıyormuşsunuz gibi özenle tutarak kese kağıtlarına yerleştiren ve her seferinde bir kaç yüz gram fazlası ile tartarak veren mahallemizin seyyar satıcısından.. Bu sene tanıştığımız bu amcadan aldığımız meyvaların tadını, kokusunu, rengini anlatmak mümkün değil böyle posta, mesajla falan, anlatılmaz tadılır cinsten..

"Çilekler kendi başına böyle tatlı, böyle, kokulu, böyle sulu da bu haller ne?" diyebilirsiniz şimdi. Ama iyi bir blogcu, öyle olduğu gibi bırakabilir, öylece doğal hali ile insan içine çıkarabilir mi elindekileri? Afilli bir tel sepet, havalı bir emaye kap-kacak, şık bir örtü, vintage bir kase, bir de işte benim yaptığım gibi eritilmiş çikolatalara bulanmış, dövülmüş fındık-fıstıkla sarmalanmış lezzet topları..

Ama iyi blogcunun izleyenlerinden çok eşi şanslı..Bu fotoğraf işlerinden günün sonunda hep o karlı çıkıyor..Güzel bir sofra, yemek dergisinden fırlamışçasına süslü bir kek, meyvaları bile çikolataya karamele bulanmış bir tabak..Fotoğraflara yansıtılmaya çalışılan o zarif, o güzel, o incelikli hayat, gerçeğe dönüşüveriyor işte günün birinde..

Şimdi bayramın bu son günü sonbahara merhaba derken çikolatalı çileklerimizi ellerimiz, ağzımızın kenarları çikolataya bulanarak yeme zamanı..Çikolataya bulanırken bir anda iki küçük çocuğa dönüşüverip, birbirimizin hallerine gülerken, çileğin çikolatanın bahane olduğunu, aslında güzel olanın insanın hayatında birlikte yiyeceği, güleceği ve yeni bir mevsime merhaba diyeceği insanların olduğunu fark etme zamanı..Şimdi sonbaharı karşılarken bir defa daha "yaşıyoruz çok şükür" deme zamanı..


25 Eylül 2015 Cuma

Yeni Mevsime Yeni Mutfak


Toprak tonları, pasteller, sakin ve dingin tonlamalar tamam ama, bazen de renk ister oluyorum.. Renklerin en yakıştığı yer olan baharatlıklarda tatmin ediyorum galiba ruhumun renksever o küçük kız çocuğu tarafını..

İnternetten bulup bastığım etiketlerin üzerlerine yazarak yeniledim bu sefer kavanozları..Bir de tam konsepte uygun bu plastik raf fırfırlarına rastlamaz mıyım? Sadece bir kaç rafını yenilemek bile yepyeni yapıveriyor mutfağı, yeni renkler, yeni heyecanlar, yeniden mutfağa girme isteği.. 


Yemek pişirmenin en zevkli kısmıdır zaten baharatları ekleme, tadına bakıp biraz daha tatlı, az biraz tuzlu, hafif ekşimsi derken herkesin evinde pişen o bilindik yemeğe sadece sizin evin damak zevkine uygun tatlar katarak o yemeği başka bir yemek haline getirivermek..Bizim baharatlık da böyle oldu işte, aynı bu sebeple, bu dokunuşlarla, bu şekilde.. 


Yıllar içinde baharatları azar azar almayı öğrendiğimden beri derli toplu durur baharatlığım. 25 gr. ondan, 50 gr. bundan, bir tutam da şundan diye kuyumcuya çevirsem de aktarları, bayatlamazlar, kabından taşmazlar, üzmezler beni baharatlarım..

Dün bayramlaşmıştık ama, buraya ancak bugün uğrama fırsatı bulanlarla tekrar bayramlaşmak isterim, tatlı, mis kokulu, baharat tadında geçsin bayramınız size özel ve hep en sevdiklerinizle birlikte..İyi bayramlar


24 Eylül 2015 Perşembe

Ağzımızın Tadı


Bayram demek ağız tadı demek, bayram o zaman bayram..Fotoğraftakiler sırası ile ev yapımı bayramlıklarımız: cevizli bonbon, truffle ve marshmallow..Bu bayram galiba ağzımızı tatlandıracak bir şeylere her zamankinden çok ihtiyacımız var..

Kahkaha dolu, tatlı ve huzurlu nice bayramlar diliyorum herkese..

23 Eylül 2015 Çarşamba

Buralar


Bizim buralar sakin, hava sanki birisi güneşten yanmayalım diye şemsiye açmış gibi başımızın üstüne bulutlu, ama gözlükle gezecek kadar da aydınlık..Tatili burada geçirenler mutlu, mesut..Bayram alışverişleri okul alışverişlerine karışmış..Güzel, her hali ayrı güzel bizim buraların.. 



22 Eylül 2015 Salı

Kahve ve Çikolata


Bayrama çook az zaman kala, bol köpüklü kahveli, bir de çikolatalı bir post yakışmaz mı? Çikolata en çok da kahve ile bizim rutinimiz aslında. Hatta bazen çikolata yiyebilmek için mi kahve içiyoruz yoksa kahve içebilmek için mi canımız çikolata çekiyor, birbirine karışıyor. Çikolata yapmak da öyle..Kahvenin yanına mı çikolata yapıyorum diye düşünüyorum bazen, yoksa kendi elimden çıkma o çikolataları gururla ikram edebilmenin yolu olarak mı kahveyi görüyorum?


Kahvenin her türlüsünün tadına bayılsam da Türk kahvesi pişirmede çok iyi olmadığımı anlatmıştım daha önce..Neyse ki bu yeni makinalarla durumu biraz kurtarıyorum Türk kahvesi konu olunca..Ama filtre kahve derim bana sorarsanız, ille de french press.. 


Dikkatli izleyicilerim için de bir itiraf, evet, çikolatadan vazgeçemiyoruz ama kahveyi tatlandırıcıyla içiyoruz..Eee, bir yaştan sonra nereden kıssak faydası var:))

21 Eylül 2015 Pazartesi

Salona Bayramlık


Uzuun zamandır pek çok fotoğrafta bir köşede işlenirkenki hali ile karşınıza geçen runner tamamlandı ve o planlanan bayrama değilse bile bu bayrama yetişti sonunda..


Kanaviçe dergisinin 2014/04 sayısından işledim bu dantel desenli şömentablayı ve kadife ile birleştirerek masanın üstüne bir runner haline getirdim. Yalnız bu iğne ardı kanaviçeden çok daha fazla el oyalıyor ve dantel gibi birbiri ile birleşen desenler yüzünden, hatalı işlenen kısmın tek telafisi söküp tekrar işlemek..





Ve galiba örtünün ortasına da işlediğim bu pembe güllere doyamadım ben bu sefer..yine pembe güllü bir şeylere başladım. Pembe, gönlüm sende bu kış..


20 Eylül 2015 Pazar

Emayelendik Yine..


Üşütmeyen bir serinlik, terletmeyen bir sıcaklık, dışarıda oturabilecek kadar ılık, sıcak bir şeylerle içinizi ısıtmaya doyamayacağınız bir soğuk..Galiba sırf bu "limonata" sonbaharlar yüzünden vazgeçemiyoruz İstanbul'dan..  

Sonbaharda daha bir canlanıyorum, neşe ile fırlıyorum yataktan, doğrudur, ama yeni emayelerime kavuşunca sabahları daha da güzel..Güzel bir masa hazırlayıp sizler için fotoğraflamadan olmazdı..


Bahçedeki güllerden bir kaç tane, biraz da ev yapımı mozaik pasta, sofrayı şenlendirdikçe şenlendirdiler, yeni emayelere onlar da "hoş geldin" dediler..


Bu havalar, bu masalar, bir de ağaçlarında hoplayan sincaplar beni mahveden..Bir de emayeler..Refika'dan..


19 Eylül 2015 Cumartesi

Mor Papatyalar


Aslında bu aralar günlerim İstanbul'a kavuşmanın sarhoşluğu ile geçiyor, bir şey yapmadan evin ve İstanbul'un havasını ciğerlerime çekiyorum, dalgın dalgın dolaşıyorum öyle ortalarda, yorgunum biraz da galiba bu bunaltıcı yazın yorgunluğunu üzerimden atmaya çalışıyorum. Evi kışa hazırlıyorum, verilecekleri, atılacakları ayıklayıp ev detoksu yapıyoruz bolca ve dışarıda, çay bahçelerinde, kahve dükkanlarında, fast food restoranlarında tam da zamanında çıkıp geliveren sonbaharın tadını çıkarıyoruz üzerimizdeki bu yorgunluğu atabilmek için.. 


Kahvaltı sunumlarıma bir yenisini de ekledim bu arada ama..Çok sevdiğimiz mor kareli, papatyalı kahvaltı takımımıza uygun bir de örtümüz oldu.

Mor kareli kumaşı beyaz bir kumaşla birlikte diktim ve mor papatyalar boyadım üzerine kumaş boyasıyla..Tam da takımdakine uygun..


Kabaran bir kumaş boyası kullandım papatyaların göbekleri için. Kuruduktan sonra tersinden ütüleyince kabaran bu boya bir harika, örtünün üzerine hacimle birlikte canlılık kattılar, tam da kahvaltıya uygun, enerjik bir havası oldu..




Sonbahar her zaman "yeni başlangıçlar" anlamına gelir benim için, yeri ayrıdır, başkadır sonbahar..Doya doya sonbaharı hissedecek planlar peşindeyim hem kendimiz, hem evimiz, hem de mutfağımız için, durun bakalım daha,i yeni başlıyoruz..

Herkese harika bir sonbahar diliyorum, her yıldan daha huzurlu, her mevsimden daha mutlu, daha umutlu..



18 Eylül 2015 Cuma

Üzgünüm Trifle


Seni hafife almıştım bunca zamandır..Evdeki artıklardan yapılabilecek bir şey gibi görmüştüm, bir tür yumurtalı ekmek gibi bayat ekmekleri çöpe atmamak için uydurulanlardan..

Pasta gibi dümdüz kesilemeyişinden utanmıştım, kepçe ile şöyle tabaklara tepeleyerek ikram etmekten çekinmiştim, hani şöyle lapa gibi, ayıptır benzetmesi-yal gibi..

Evdeki o bir kasede bir araya getirilecek artmış lezzetlerin birbirine uymamasından, uyduruk, özensiz, şekilsiz bir şey çıkmasından ortaya, korkmuştum, seni çook ama çook hafife almıştım, üzgünüm..


Evde bir süredir bekleyen kedidillerini, başka bir pastadan artan krema ile nasıl bir şekle sokarım derken, internet aklıma soktu bu trifle fikrini ve ve manavdan aldığım taptaze bir kutu böğürtlen ile adım attım her şeye..  

Ben, amatör pastacı, kurabiye meraklısı, cupcake delisi, çikolata heveslisi ben, yaşımca truffle denemesine imza atmış, laf aramızda yapılışından çok da hazzetmemiş ben, trifle denen ıvır zıvır kasesini ilk deneyişimle aşık oldum. Oldum değil, olduk, o iri boy cam kasenin içinden çıkamadık o gece.. 

Ve bu maceralar böyle devam etti, şunlusu, bunlusu derken trifle kasesine de kavuşunca sonunda, sizinle de paylaşmak istedim bunlardan bir tanesini..Ben bizim evde nelerle doldurduğumu anlatayım kasemi, siz de kendinizdekilerle kendi sonsuz sayıdaki versiyonlarınızı yaratırsınız nasılsa, başlayınca durulamayan bir şey bu..Muzlu trifle en kısa adıyla..

Evdeki kedidillerini 1,5 çay bardağı süt ve 2 çorba kaşığı şeker karışımı ile ıslatıp, kasenin dibine ve yanlarına dizdim. Üzerine en hızlı yapılanlarından puding, muzlu Creme Ole.

Üzerine evdeki hurmalardan, fındıklardan, muzlardan dilimledim, bolca..Bir tavada 1 çay bardağı toz şekeri karamel yapıp, üzerine 1 çay bardağı krema ekleyip kaynattım, ocaktan alıp 25 gr.Margarin ekleyip, soğumaya bıraktım karamel sosumu. Soğuduğunda hepsinin üzerine gezdirdim. 

En üste yıldız yıldız krem şantiler sıktım, son dokunuş yine biraz karamel sosu..

Bu tatlı, evdeki tahin helvasını ekmek arası yemek gibi, lokumu bisküvi arasına sıkıştırmak, leblebiyi kuru üzümle birlikte ağıza atmak, sana yağı sürülmüş ekmeğe toz şeker serpip dişlemek gibi..Yani tamamen doğaçlama, ama çok haylazca, çok hesapsızca, çok doyulmazca..  


Akşamları televizyondan çok bir şeyler üretmek ile geçer bizde..Ama eğer o akşam güzel bir film izlemek varsa aklımızda, çekirdek çitlemek, Alaska Frigo yemek, ille de çay içmek gibi ritüellerin yanına ekleniverdi trifle bizim için. Bisküvilisi, keklisi, meyvalısı, yemişlisi, listeler uzayıp gidiyor bizde, trifle keyfi hiç değişmiyor bugünlerde..Kahve keyfi mi? o konuya hiç girmiyorum bile, damarımızda akan kan gibi oldu, onun yeri hep ama hep ayrı..  


17 Eylül 2015 Perşembe

Tadı Görüntüsünden Belli


Çok tarif deniyorum ben, gazetelerden, dergilerden, kitaplardan, bloglardan, ambalaj paketlerinin üstlerinden, televizyondan, her yerden..Bazen o nefis görüntü aynı tadı uyandırmıyor damağımda, kimi zaman o anlatılamaz güzellikteki tat, tabağa koyup insan içine çıkarılabilecek halde olmuyor. Yıllar içerisinde hatalı bir uygulamayı, eksik bir tarifi, beklediğim sonuca gitmeyen bir anlatımı düzeltmeyi öğrendim ama, yine de tadı ve görüntüsü birlikte sarf edilen emeğe değecek bir şeyler peşindeyim her zaman sizlerle paylaşacaksam eğer..

Ama bazen, sonucun risklerini bilsem de o tablo gibi yemek fotoğraflarını karşılarına geçip hayran hayran seyretmekten kendimi alamam, ununu eksik-yağını fazla vererek, kabartma tozunu söylemeyi unutmuş gibi yaparak karşıdakinin başarısızlığını garantilemeye çalışan o cin fikirli hanımlarca yine de ballandıra ballandıra verilen o tarifleri büyük bir zevkle ve şevkle dinlemekten, okumaktan, inanmış gibi yapmaktan bıkmam hiç..


Böyle böyle elimden geçen biir sürüüü tarif arasında bu kaçıncı biscotti denemem bilmiyorum, kimi yumuşacıktı, kimi diş kıran cinsten..Kimi yavan, pek tatsız olmuştu, kimi tadından yenmiyordu..İki pişirimli bu tatlı kıtırlar dışarıda satılanlardan hep bir eksiktiler, hep bir fazla..Bu seferkine kadar..Yaptım, bayıldık..Tatilde yanımıza alırız, kumsalda yeriz dedik, yine yaptım, yola çıkmadan yine yedik bitirdik. Sonra bizim tatil kalabalıklar sebebiyle yalan oldu, biz Adana'ya gittik döndük, derken sonbahar serinliğine kavuştuk, derken derken araya zaman girdi, ama bu kuru meyveli ve fındıklı biscottilerimi hiç unutmadık..Araya daha fazla zaman girmeden paylaşmak istedim sizlerle de..

 4 Yumurta

80 gr. Margarin

1 su bardağı Toz Şeker

1 pk.Vanilya

 Tuz
2 çorba kaşığı İrmik
3 çorba kaşığı Mısır Unu
2 çay kaşığı Kabartma Tozu
1 çay bardağı Çekilmiş Fındık
3 çorba kaşığı Kuru Meyve
10 Kuru Kayısı
½ çay bardağı Kiraz Kurusu
½ çay bardağı Dut Kurusu
3 su bardağı Un

Kuru meyveler una bulanır. Küp küp kesilmiş margarin ve diğer tüm malzemeler ile birlikte yoğurulur. Buzdolabında 1 saat bekletilir. Hamur 3 parçaya bölünerek her bir parçaya yağlı kağıt serili fırın tepsisi üzerinde ince uzun francala şekli verilir. 180 C fırında 25 dak. pişirilir. Pişen hamur soğuduğunda 1 parmak kalınlığında dilimlenir. Biscottiler yan yatırılarak tekrar fırın tepsisine dizilir. 150 C fırında 30 dak. daha üzerleri kızarana kadar pişirilir. 

Afiyet Olsun. Böylece "vira bismillah" diyerek başladığımız sonbahar hepimize huzur ve mutluluk getirsin.


4 Eylül 2015 Cuma

Planlar Değiştirmek İçindir


Plan yaptıkça, değiştiriyor insan..Vazgeçiyor, bazen o havada olmuyor, bazen koşullar elvermiyor. Galiba yine de en güzeli sabah uyanıp, o günü, aklına estiğince değerlendirmek, plansız, programsız.. Bugünkü Dragos molası böyleydi işte..Aniden çıkıp, güneşten kamaşan gözleri yeşil çimenlerle dinlendirmek, denizden esen rüzgara dönüp yüzümüzü, bir bardak çayda ruhumuzu dinlendirmek için.. Eskiden hafta sonu bir yerlere çıktığımızda araba için park yeri, kendimiz için masa, büfede yiyecek bulamamaktan öyle çok çekmişiz ki, hafta içi tenhalığına hala alışamayıp, korku ile, endişe ile yola çıkıversek de, sonu neyse ki iyi bitiyor, yani şimdilik..Şehrin nüfus artışının böyle devam etmesi halinde ne olacak, onu henüz bilmek mümkün değil..


Ama çoğu zaman değiştireceğimi bilsem de, plan yapmayı severim ben..Bu hafta neler pişireceğim bellidir mesela, gün gün olmasa bile..Elimdeki işler, bitince başlayacaklarım..Önümüzdeki bir kaç hafta içinde okunacaklar..Bu hafta giyilecekler..Yaz için salona eklenecekler, sonbahar için salona giydirilecekler..Hafta sonu akşam yemeğinde sofrayı süsleyecekler..Her sabah, o gün gün içinde tamamlanacaklar..Aylık olarak halledilecekler..



Planlara uymaktan çok plan yapmayı sevenlerdenim ben..Listesiz alışverişe çıkmayanlardan, "check-list"siz bavul toplayamayanlardan..Kalemsiz, bloknotsuz duramayanlardan..Programlar değiştikçe, koşullar değiştikçe yeni planlar, yeni listeler yapıveren ve bundan hiç yüksünmeyenlerdenim..Tatil planlarım da bir şekilde tamam olursa kış gelmeden, varsın değişsinler, ben plan da yaparım liste de, işim ne:))


2 Eylül 2015 Çarşamba

Çok Moda


Yazın sıcağına öyle güzel püfür püfür bir rüzgar eşlik ediyor ki bu aralar..Tepelere çıkıp çıkıp rüzgara veriyorum kendimi..Moda'da bu sabah güne başlarken, yelkenliler geçiyordu önümüzden onlarca, denize konup kalkan martılar gibi beyaz beyaz süzülüyorlardı denizin üstünde öyle güzel..Rüzgarı onlar da kaçırmak istememişler bizim gibi anlaşılan..

Oralara gidince Ankara Pastanesi'ne uğrayıp bademli kurabiyelerinden almadan olmaz, bir de leblebi helvası..Beni ilkokul yıllarıma götüren o hafif şekerli tat..Okul kapısının önünden alıp yediğimiz helvalar, tıksırarak yalayıp yuttuğumuz leblebi tozları..Üzüm-leblebi ile şenleniveren gönlümüz, simitlerin susamlarında keyiflenen anlarımız, çocuk saflığımız, ergen telaşlarımız..Onlar da bir rüzgarla esip geliverir, yüzümüzü böyle okşayıverir mi günün birinde bir yerlerde tekrar?


Mutfak oyunlarına devam bu arada..Daha önce yaptığım deterjanlığa takım bir de süngerliğim oldu aynı peçeteden..Mutfak düzenlemelerimi daha çok eldekilerle hallediveriyorum bu sıcaklarda, hem çok moda değil mi diy? "kendin yap" Türkçesiyle..Peynir tenekesinden süngerliğe, evdeki peçeteler..Bu aralar daha çok örtü, dikiş, nakış işlerine ağırlık versem de, boyamalar daha hızlı bittiğinden, hep bunları paylaşıyorum sizlerle ama durun, az kaldı, çok yakında..



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...