25 Ocak 2014 Cumartesi

Salamlı Börek


Az yağlı, neredeyse kuru gibi bu poğaçaların hamuruna bayılacaksınız. Oyun hamuru gibi, insan şekil verip tepsiye dizmeye doyamıyor..Daha yemeden, yapması bile zevkli yani bu tarifin, tam da hafta sonuna uygun..

2,5 su bardağı Un     
3 çorba kaşığı kıyılmış Maydanoz ve Nane     
35 gr.Margarin     
Tuz     
1 çorba kaşığı Sirke     
1 çay bardağı Su     
100 gr.Kaşar Peyniri     
100 gr.Salam     
Fesleğen     
1 Yumurta Sarısı

Un, maydanoz, nane, küp küp kesilmiş margarin, bir tutam tuz, sirke ve su yoğurulur. Buzdolabında 30 dak. Bekletilir. Bu arada kaşar peyniri ve salam küp küp kesilerek karıştırılır. İçine bir tutam fesleğen ilave edilir. Hamur unlanmış tezgahta açılarak 4 parmaklık kareler kesilir, ortalarına salamlı içten konularak üçgen üçgen kapatılır. Yağlanmış fırın tepsisine dizilip üzerlerine yumurta sarısı sürülerek 200 C fırında 20 dak. Pişirilir.   

Afiyet Olsun.


24 Ocak 2014 Cuma

Herkes Mağarasına


Sakinleşmek, kafa dinlemek ve belki de kaçmak için herkes bir yerlere, bir şeylere sığınıyor..Hobileri olanlar, hobilerine kaçıyorlar ne zaman korksalar, genellikle kadınlar mutfağa koşuyorlar kafalarını kurcalayan o sorunlarına çözümler üretebilmek, bazen de çözümü aramadan önce o ilk heyecanı atlatabilmek için..Hobileri olan erkekler de çok ama, onlar genellikle elde kumanda boş gözlerle televizyona bakarak günün muhasebesini yapıyorlar ve kim bilir kaçıncı kez aynı kişiyle aynı kavgayı ediyorlar kafalarının içinde...Ya da arabalarına koşuyorlar ne zaman onları bunaltan sorumluluklardan uzaklaşıp, plastik arabalarıyla oynadıkları o çocukluk günlerine dönebilmek için..

Gerçek hayattan ve o hayatın tüm gerçeklerinden kaçıp sığındığımız, biraz sakinleşip, yeni kararlar alıp, kendimize cesaret verip tekrar savaş meydanına dönmemizi sağlayan o mağaralarımız...Benimkilerden bazıları mutfak, hobilerim, kitaplar, bazen sadece pencereden bakmak, bazen sadece duş almak...Ama mutfak ve ahşap boyama, en çok tedavi edenler beni..Onun için belki de bu ikisi için özel kıyafetler dikip durmayı bu kadar sevişim. Ameliyat önlüğüymüşçesine dikiyorum önlükleri.. 


Bu seferki de kot kumaşından..Biraz da duck kumaşı renklendirmek için..Keçeden çiçekler ve kelebekler de...En mutlu, en huzurlu anıma, en özel muamele yani...



Keçe çiçeklerin yapışı da çok kolay, 5 yuvarlak, 2 düğme, bitti gitti..Mağaramda bile şık olmalıyım diyenler için...

23 Ocak 2014 Perşembe

Yeni Cicim


Yeni oyuncağım, yeni deyişle tam bir "arzu nesnesi"..Albenili bir kitap, ama içi de dışı kadar güzel..Malzemeler bizim malzemelerden, anlatımlar detaylı..Elimden düşüremiyorum bu aralar..Önce hangisini yapacağımın hayali ile dolaşıyorum. Galiba "pastacılık" bağımlılık yapan bir şey.Sürekli kendisiyle yarışıyor insan, hep daha karmaşık teknikler peşinde koşuyor, bir laborant edasıyla olmadık malzemeleri birbirine karıştırdıkça, yaratmanın büyüsü ile sarhoş oluyor. Okuyabildiğim için, okuduğumu uygulayabildiğim için, elimden bir şeyler gelebildiği için, denemeler yapabilecek halim olduğu için ve etrafımda üzerinde tariflerimi deneyebileceğim insanlar olduğu için çok şanslıyım, bir de bunları burada sizlerle paylaşabildiğim için...   

22 Ocak 2014 Çarşamba

Kardan Önce Kardan Abla Geldi


Hafif rüzgarlı, hafif bahar ama hafiften kış havasını yakalamışken şöyle güzel bir yürüyüşün ardından İstasyon Çay Bahçesi'nde o nefis çayın keyfini çıkarmışım, olduğum yerden, kendimden, her şeyden şöyle bir uzaklaşmışım, yenilenip dönmüşüm, derken "izleyiciler" gadget'ıydı, blogum kayboldu da tekrar bulundu da derken, aklım çıkıyordu yahu, ne badireler atlattım sormayın. Olsun, adreslerimizin sonuna eklenen "tr" için canımız feda.. 

Konuya dönebiliriz artık, blogumuzu geri bulduk ya..Allah fakir bloggerı sevindirmek için blogunu kaybettirir sonra buldururmuş ya, bir de karı-kışı kaybettirip bulduracak galiba bu sene..Dışarıda kar yoksa da, evde beyaz keçe var dedim, bu "Kardan Abla"yı diktim işte..Peçete dekupajı ile süslediğim minik bir saksıya oturtmayı da ihmal etmedim. Madem oynuyoruz, tam olsun her şey..


Erkekler için her şeyin bir amacı olmalı, her şeyde fonksiyonellik ararlar, ama biz, sadece yüzümüzü güldürsün, eve renk katsın, yumuşacık olsun bir de, yeter bize..Zaten kadınlar olmasa ekonomi olur muydu hiç, harcama olur muydu? Süs, renk, oyun olur muydu hayatta?

Sevdim seni Kardan Abla, iyi ki geldin, hem de kardan önce...  


21 Ocak 2014 Salı

Sürprizlerle Dolu Şehrim


İstanbul büyük, İstanbul karmaşık, belki de korkutucu burada yeterince zaman geçirmeyip aslında küçücük bir köy olduğunu henüz anlamayanlar için...Ama şaşırtıcıdır, sürprizlerle doludur. 

Geceleri kediciklerin parlayan boncuk gözleri karşılar sizi sokaklarda, eminim bu şehrin insanı kadar da kedisi var ve aslında onlardır İstanbul'un asıl sahibi, bizi besliyorlar sokaklarında... 


Beklenmedik bir anda ayaklarınızın sizi götürdüğü istikamette bir parkla karşılaşırsınız, içindeki havuzda türlü su oyunları...Her köşesi irili ufaklı parklarla bezeli İstanbul hiç yaşlanmaz, sizin de çocukluğunuzu bir yerlerde unutmanıza asla müsaade etmez, hep oyuna çağırır içinizdeki çocuğu, siz ona kulak verin yeter..


Sonra, bir caminin avlusundaki hüzünlü cenaze töreninden başınızı çevirdiğiniz tarafta, hep de çalıların aralarında bir anne kedi ve minik mucizeleri, size tekrar hatırlatır, her an bitişlerin başlangıçları izlediğini ve bunun hep böyle olacağını..Baştan başa camilerle çevrili İstanbul hüzne, umutsuzluğa izin vermez, ona her sabah baştan başlar, her gece tam da bitirdiğinizi sanırken hissederseniz yepyeni bir başlangıcın yolda olduğunu.


Bu şehirde her şey ekmek içindir, bir de eğlence. Bazen birilerinin eğlencesi birilerine ekmek olur, bazen birilerinin ekmeği birilerine eğlence..Yani çok güleriz biz bu şehirde ama, bir "kara komedi"dir bu şehir..Ağızda acı bir tat bırakır, alışkanlık, bağlılık, sevgi, vefadan çok bağımlılıktır bu şehir, davranış bozukluğudur, takıntıdır kedilerine, parklarına, camilerine ve her tür sürprizlerine..

20 Ocak 2014 Pazartesi

Güllü Kahveler


Yok yok, sadece ikram güllü, yoksa kahveler damla sakızlı, çikolata bitter, sohbet koyu...


Bir eşle sohbet, koyuysa, tatlıysa, laf lafı açıyorsa, suçlamadan konuşuluyorsa, aşağılamadan hatırlatılıyorsa, alay etmeden ikaz ediliyorsa, yaftalamadan öylece kabul ediliyorsa, alışkanlık yapıyor. Ve bu alışkanlığın bazı ritüelleri oluyor, çay saati gibi, kahve keyfi gibi, çekirdek çitlemek gibi, belki de çorba içmek gibi...Ve yanınızdaki eşinize olduğu kadar, birbirinizi hala tanımaya devam ettiğiniz ve birlikte gelişmenizi sağlayan sohbete saygı duyduğunuz kadar, o ritüeller de saygı gerektirir.

İşte bu tepsi ve tepsi örtüsü o amaçladır. Yıllar önce desenine vurulup aldığımız bu ikili fincan takımını (yoksa aynı desendeki kutusuna mı vurulmuştum ben?), eşimin bana çikolata getirdiği bu gümüş tepsi ile kullanıyordum zaten..Yıllar önceden kalma bir heyecan, heves, umut, belirsizlik, belki de korku taşıyan bu tepsi ile..Şimdi bir de fincanların deseninde ve renklerinde keten tepsi örtüsüyle tamamladım. Ketenden diktiğim örtünün kenarına iki sıra da dantel diktim. Güller yine rokoko, çok seviyorum, çok kolay ve hoş geliyor bana rokoko güller..Elişi dergisinin 2011 Ocak-Mart sayısından...

Şimdi durun, sohbet kaçacak, kahveler soğuyacak, her sohbetimizde beni bir defa daha şaşırtmayı, kendisine hayran bırakmayı ve en yeni esprileri ile güldürmeyi başaran artık orta yaşını geçmeye başlayan delikanlım, balkonumuzdaki kahve köşemizden seslenecek şimdi, bana müsaade, gitmeliyim... 



19 Ocak 2014 Pazar

Güneşli Güzel Bir Gün ve Günden Güzel Un Kurabiyesi



Yine güneşli bir güne uyandık..Yağmurlu günler biz bekledikçe bizden kaçıyor sanki. Ama olsun, bugün bu güneşten memnun kaldık. Eski dostlarla, açık havada kahve ve pasta keyfi, hele de yanında dünden kalan ve bugün artık yürekleri yakan anılarla değil, sadece bugün ve yarın olduğunda, tadına doyulmuyor.. Ve bu güzel günü, güzel bir kurabiye ile noktalamak da en güzeliydi. Bu tarif, "bıraktığımız yerden başlayabildiğimiz" tüm eski dostlara armağan olsun.

Un kurabiyesi, biraz da sabır demek..Önce "asla hamura dönüşmeyecek" diye düşündüğünüz karışım, bir anda ellerinizin arasında harika bir kıvama dönüşüyor ki, tutun kendinizi, pişirmeden yemeyin :))

250 gr.Margarin   
2 çay bardağı Pudra Şekeri   
3,5 su bardağı Un   
1 pk.Vanilya

Küp doğranmış margarin, 1 çay bardağı pudra şekeri, un ve vanilya iyice yoğurulur. Hamur 4 parçaya bölünür. Her biri 30 cm.uzunluğunda silindirler yapılır. Üzeri çatalla çizilerek 5’er cm.eninde dilimlenir. Yağlanmış tepsiye dizilerek 170 C fırında 25 dak.pişirilir. Soğuyunca üzerlerine 1 çay bardağı pudra şekeri serpilir.    

Afiyet Olsun.


18 Ocak 2014 Cumartesi

Aydedeler


Sakin bir gün...Cebimizde doğranmış sosislerle yaptığımız yürüyüşten, ardımızda bir sürü gülen ve çokça da yalanan kedi yüzü bırakarak döndük ve bu aralar yılbaşında aldığımız kilolar sebebiyle biraz frene bastığımızdan minik bir şeyler hazırladım. Bu kaşarlı aydedeler bildiğiniz klasik tuzlu kurabiyelerden ama farkı, yerken hissettiğiniz miiis gibi limon kabuğu kokusu...Bu koku ile birleşince başka bir şey oldu bu..Galiba biz de günü aynı kedicikler gibi yalanarak geçireceğiz :))

4 su bardağı Un     
200 gr.Kaşar Peyniri Rendesi     
250 gr.Margarin     
2 Yumurta    
1 çay bardağı Süt     
1 tatlı kaşığı Tuz     
1 çay kaşığı Kabartma Tozu     
1 çorba kaşığı Limon Kabuğu Rendesi

Küp küp kesilmiş margarin, kaşar rendesi, 1 yumurta, un, kabartma tozu, tuz ve limon kabuğu rendesi   yoğurulur. Oklavayla açılarak kurabiye kalıpları ile kesilip yağlı kağıt serilmiş fırın tepsisine dizilir. Üzerlerine yumurta sarısı sürülerek 175 C fırında 25 dak. Pişirilir. 

Afiyet Olsun..


17 Ocak 2014 Cuma

İnsan Ne ile Yaşar?


Aklımdaydı ne zamandır, tesadüfen bir alışveriş merkezinde rastlar rastlamaz aldım, alır almaz da başladım okumaya..

Aslında bir hikaye kitabı olan bu kısacık kitabı, düşüncelerimi susturarak, cümlelerinin üzerinde düşünerek, hem bitmesini istemeden, hem de bitirdiğimde farklı bir ben olmayı düşleyerek okudum. Kitaptaki hikayelerden birinde hikayenin kahramanı Pahom toprak istiyor, çok hem de, ne kadar çok, o kadar iyi, kim bilir kaç metrekare? Ama yorgunluktan düşüp öldüğünde, hepimiz anlıyoruz ki, aslında insana gereken toprak miktarı yaklaşık 2 metrekare..Bir mezarlık kadar yani..

Hayat bu kadar da basit aslında, metrekarelerin, beygir güçlerinin, mobil akılların peşinde de koşsanız, bu kadar...Fazla da yormamak lazım bünyeyi..Biriktirmekten önce yaşamak lazım bu hayatta..

Mesela sinemaya gitmek..Biz bu haftayı biraz da sinema haftası gibi geçirdik. Sevgiliyle baş başa, insanın içini ısıtan sıcacık filmlerle, hele de yanında sıcacık mısır da varsa, çok iyi geliyor insana..Bu hafta sonunu, sonrası için biriktirmeye değil, şimdi yaşamaya ayırmanız dileklerimle...

16 Ocak 2014 Perşembe

Beyaz Gondol


Neyse, bugün biraz kışa döner gibi olduk da, neşemiz yerine geldi..Yılbaşı süslemelerini de kaldırma günüydü bugün..Evin o eski, sade halini bayağı özlemişim..

Sonra hemen sahile koştuk, kapalı ve serin havada iyot kokusuyla bir yürüyüş ve sıcacık kestaneler...Kışı seviyorum, sonbahar duymasın ama..Bostancı insana Bağdat Caddesi'ndeki bir alışveriş gününü kumsalda bir yürüyüşle tamamlama, hatta sıcak havalarda ayaklarınızı denize sokarak çay içerken, martılarla sohbet etme imkanı tanıyor...Ama kışsa, hava kapalıysa iyice, hafta içiyse bir de, hani uygun saatini de tutturursanız, o sessiz sahil boyu sizin gibi bir kaç kaçak ve sürekli neşe içinde birbiri ile oyunlar oynayan bir grup köpeğin oluyor sadece.. 

Geçelim gondola...Şu klasik gondollardan biriydi, bir zaman gümüşlerle birlikte kullanmıştım evin dekorasyonunda, zamanla parlatmaktan çok bunalıp hepsini kaldırdığımda ağabeyimin bu hediyesini hep sakladım..Aklımdaydı ne zamandır, beyazlatmak, beyaza boyamak ve yemek sofralarında ekmek sepeti olarak, çay sofralarında kurabiyelik gibi kullanmak..


Parlak yüzey astarı ile kapladım önce, bir kat sürmek yetti..Sonra da kah tamponlayarak, kah fırçayla, kat kat ve de kat kat, hatta kat be kat boyadım beyaza..Kabartma desenlerin olduğu kısımlara da biraz sarımsı renkle, Taffy kullandım ben, biraz sararmış görüntüsü verdim, eskitir gibi..O çiğ beyazlığa iyi geldi, renk oturdu sanki. Sonra da vernik işte..Kar daha gelmedi, yine Şubat'a kadar bekletecek galiba bizi ama, benim kar beyaz gondolum var, olsun bekleriz..




15 Ocak 2014 Çarşamba

Önlükler ve Meşhur Medovik Pastası


Eskiden hiç kullanmadığım, hatta bir şekilde evde bulunanları mutfak en ücra dolapların arkalarına tıkıştırdığım önlükler..Gereksiz bulduğum, şıklığımı bozacağını düşündüğüm, ama şimdi tam da "odaklanabilmek" ve "mutfak şıklığımı yaratmak" için üzerimden eksik etmediğim önlükler..



Artık vakit bol ya, eskisi gibi işten gelir gelmez, ellerimi yıkadığım gibi, tayyörle, fularla, broşla, makyajla mutfağa dalma devirleri bitti. Artık her işi, o işi yaptığım son sefermiş gibi hissederek yapmaya çalışıyorum, bana hediye edilen bu kısacık ama kıymetli zaman içinde o işe ayırdığım yine çok kıymetli o zaman aralığında, aklımda o işten başka hiç bir şey olmadan, tam anlamıyla odaklanarak çalışabilmek için, öncelikle müzik açıyorum, sonra önlüğü giyiyorum, bulaşık mı, yemek mi, reçel mi, ocak temizliği mi? hiiç fark etmez, tabağım, ocağım, tencerem olduğuna şükrederek başlıyorum, içlerine koyacak yiyeceklerim olduğuna seviniyorum, bunları yiyecek sağlığımız olduğu için duygulanıyorum, hayatımdaki bunları yedirecek insanlara teşekkürlerimle mutfaktan çıkıyorum. Bunların her anında yanımda, arkamda, kısacası üzerimde hep onlar var, önlüklerim...Önlüğüm yoksa, çıplak gibiyim ben, kaşık bıçak yakışmıyor elime, hep bir şeyler eksik kalıyor sanki..O yüzden önlük kullanıyorum değişik değişik, yemekler için ayrı, pastalar için ayrı, ahşap boyarken ayrı..O yüzden önlükler dikiyorum renk renk kendime başka, eşe dosta başka..Ben önlükleri çokk seviyorum.


Bir de bu pastayı. Rus pastası Medovik..Yani Honey Cake..


Tarifi Cafe Pepela'dan aldım. Öyle güzel anlatmış ki, kıvamı, görünüşü, her şeyi birebir tutuyor ve insanlar, sizin elinizden çıkma olduğuna inanamıyorlar bu harika pastanın. İlk özel gününüz için deneyin, özel günlere yakışır, özel bir pasta bu..Tarifi Cafe Pepela'da..

Bu güzel tarif için kendisine tekrar teşekkür ederken, deneyeceklere de şimdiden afiyet olsun diyorum. 


14 Ocak 2014 Salı

Güller


Güzel modelleri hayata geçirebilmek için her şey bir bahane aslında..Şimdi bahanemiz de, pasta servisine uygun çay masası örtüsü ihtiyacımız..Birden, aniden bastırıveren acil bir ihtiyacımız :))



Model Kanaviçe dergisinin Ekim-Kasım 2009 sayısından. En değişik tarafı, örtünün bir köşesinde işlediğim güllere, diğer köşesindeki aplike güller eşlik ediyor.  



ve genel bir görünüm..Bu kadar da gül sevmezdim ben, haydi en fazla beyazını, sarısını falan, ne oldu ki bana böyle? Bir pembelik, bir romantizm, bir güz gülleri durumu mu yoksa? 

12 Ocak 2014 Pazar

Tarçınlı Çikolatalı Donut


Bu tarif, Gordon Ramsey'den..Kızarmış hamurun tarçınla karışan o baştan çıkarıcı kokusu, bir ısırık alınca içinden akan o koyu kıvamlı çikolata, fazlaca hamur bulduğu için donut sevmeyenleri bile yoldan çıkaracak..

1 çay bardağı Pudra Şekeri     
110 gr.Margarin     
1 çay bardağı Süt     
Tuz     
2 Yumurta Sarısı
380 gr. Un                               
15 gr.Maya           
250 ml.Hazır Krema     
3 çorba kaşığı Bal
250 gr. Bitter Çikolata            
Sıvı yağ                  
1 su bardağı Toz şeker  
1 çorba kaşığı Tarçın 


Süt ısıtılıp, içine pudra şekeri ve 50 gr.margarin eklenir. Bir kasede yumurta sarıları, bir tutam tuz, un ve maya karıştırılır. İçine süt ilave edilir. Yoğurulur. Üzeri streç filmle sarılarak oda sıcaklığında 90 dak.mayalanmaya bırakılır.  Bu arada küçük bir tavada krema ısıtılır. İçine bal ve çikolata eklenerek ateşten alınır. 60 gr.Margarin eklenir. Oda ısısında soğumaya bırakılır. İyice soğuduğunda buzdolabına kaldırılır. Süre sonunda hamur 1 parmak kalınlığında açılarak, kibrit kutusu boyutlarında kesilir ve bu şekilde oda sıcaklığında 45 dak. Daha bekletilir. Bir kapta toz şeker ile tarçın karıştırılır. Süre sonunda hamurlar kızgın sıvı yağda kızartılıp, yağdan alınır alınmaz tarçınlı şekere bulanır. Buzdolabında bekleyen çikolatalı ganaj krema sıkma torbasına doldurularak dışarıya taşana kadar donutların içine doldurulur. Servise kadar buzdolabında bekletilir.

Afiyet Olsun.


11 Ocak 2014 Cumartesi

Vişneli Pay


Bu hafta sonu, sonucu garantili, lezzetli ve sizi yorup üzmeyecek bir güzellik istiyorsanız kendiniz ve aileniz için, işte bu tarif tam da onun için...Hamurunun kıvamı öyle güzel ki, hem çok kolay şekil alıyor, hem de piştikten sonra kalıptan çıkarken sizi üzmüyor, sıkmıyor...

Ben içi için dondurulmuş vişne kullandım. Biliyorsunuz, çözüldükçe suyunu salar bunlar. Eyvah çok sulanır da hamur olur mu fırından çıkarken derken, vişneleri kullanmadan önce eklediğim un ve şekerin öyle faydasını gördüm, öyle güzel bir kıvam aldı ki vişneler, yapana ve tadana kadar inanamazsınız. 

2,5 su bardağı Un     
½ çay kaşığı Tuz     
200 gr.Margarin     
3 çorba kaşığı Su     
3 çorba kaşığı Pudra Şekeri             
1 Yumurta Sarısı
İçi için: 
500 gr.Vişne     
1 su bardağı Toz şeker     
1,5 kahve fincanı Un    
1 pk.Vanilya


Vişneler süzgece alınarak iyice yıkanıp, süzülür. Un, tuz, küp küp kesilmiş margarin, su ve pudra şekeri yoğurulur. 30 dak. Buzdolabında bekletilir. Hamurun 2/3’ü unlanmış tezgahta pay kalıbından 5 cm. daha büyük açılarak, yağlanmış kalıba yerleştirilerek, kenarlardan sarkan fazla kısımlar bıçakla kesilir. Hamur 15 dak. Daha buzdolabında bekletilir. Bir kapta vişneler şeker, un ve vanilya ile karıştırılır. Buzdolabından çıkarılan hamurun üzerine yayılır. Kalan hamur tekrar açılarak, tırtıllı hamur keseceği ile 8 şerit kesilir. Şeritler vişnelerin üzerine yerleştirilerek sepet örgüsü biçimi verilir. Fazla kısımları kesilip, kenarlara gelen kısımları yumurta sarısı ile alttaki hamura sabitlenir. Kalan hamurdan birkaç şerit daha kesilerek hamurun kenar kısımlarına yerleştirilerek, kafeslerin ek yerleri gizlenir. Tüm kafeslerin ve kenar hamurunun üzerine yumurta sürülerek 200 C fırında 35 dak.  Pişirilir. 

Afiyet Olsun.



10 Ocak 2014 Cuma

Kuşlara Selam


İnsanoğlu kuş misali...Kanatlarını çırptıkça farklı yerlerde..Böyle kuşlar gibi gökyüzünde kaybolarak geçti meslek hayatımın neredeyse yarısı...Gidilen şehirlerde otel odalarında geçen aylarda, artık turist değil, oralı olur insan, esnafla selamlaşmaya başlar, ören yerlerinden çok sokak aralarını tanımaya başlar...Lüks restoranlardan mahalle aralarındaki esnaf lokantalarına geçer, dışarıdan bakanların gördüğü şehri değil, içinde yaşayanların bildiği şehri görmeye başlar. Hafızasında hep başka şeyler kalır oralara dair, benim hafızamda kalan şehirlere bakıyorum bugün, eski evlerimi, okullarımı, arkadşlarımı hatırlamak gibi, bir duyguyu hatırlamak gibi oralara dair hafızamda kalanlar, bir kartpostala bakmak gibi değil benim şehirlerim:

Ağlayankaya’dan aşağı pırıl pırıl havasıyla Manisa, Akdeniz şehirlerinin tüm güzelliklerini bir arada toplamış Mersin, beyaz şekerinin tadı modern caddelerinden akan Konya, dalgaları kayalıkları döverken iyot değil, kömür ve alın teri kokulu Zonguldak, denizinden çok yolculuk telaşının havaya kokusunu saldığı Tekirdağ, dik yokuşları sahildeki güzel evlere uzanan Samsun, eennn geniş yolları ve meydanlarıyla Kayseri, eennn yüksek yüksek apartmanlarıyla ikinci memleketim Adana, Ekim’den sonra tadı başka Muğla, eski evlerinin dolaplarında banyoları gizli Safranbolu, göz gözü görmeyen kebap dumanları arasında Kahramanmaraş, her köşesi insana ayrı ferahlık veren Balıkesir, kar yağarken yaka bağır açık dolaşıp da hastalanmayacağınız kayısısı tatlı, hurması tatlı, ama en çok da mütevazı insanı ile Malatya, kocaman ve modern evleri ile bakırcıları sırt sırta vermiş, farklı bir zamanda yaşayan Gaziantep, kurşuni havasıyla Ankara, sessiz sahillerinden sanki çığlıklar yükselen Çanakkale, sevgi yolu belki de köşebaşında dağıtılan lokmaya çıkan İzmir, sıcacık sularıyla Denizli, sonbaharı bana pek hüzünlü gelen Düzce, şehrin içinden akan o kapkara suya el birliği ile can veren suları gibi sıcacık insanları ile Eskişehir, şehrin sarı rengine renkli poşular karışırken kendinizi masal diyarlarından birinde zannedebileceğiniz Şanlıurfa, şık kafeleri ve gençleriyle Aydın,  teleferiğin oradaki soba kenarında yenilen sucuk ekmeği ile sıcak sularla yıkanmaktan tertemiz Bursa, tepelerinde kar yokken bile serin Kocaeli, yakın ama uzak, güler yüzlü ama hüzünlü Yalova, yarıkkaya rüzgarı lagos kokuları taşıyan Hatay, yeşil çimler, alabalık, peynir ve her şeyiyle üçüncü memleketim Sakarya ve yeşili ile ve gölü ile ama en çok da Sünnet Gölü ile Bolu...

İnsanoğlu kuş misali geziyor, balık misali hafızası ona oyunlar oynuyor sürekli, bir unutuyor, bir hatırlıyor...Ama özlüyor insan içinde doyduğu, uyuduğu, uyandığı her şehri ayrı ayrı özlüyor..Selam olsun buradan gittiğim ve henüz gitmediğim tüm şehirlere ve kuşlara..  

8 Ocak 2014 Çarşamba

Peçeteliği Nasıl Yaptım?


Söz verdiğim gibi, belki hayatında hiç ahşap boyama yapmayan birileri bu yıl bir hobi sahibi olur, evine, sevdiklerine güzellikler hediye etmesine bir yardımım dokunur diye, peçeteliğimi yaparken neler yaptığımı anlatayım..

Her şeyden önce boyamak üzere aldığımız ahşap objeyi nemli bir bezle silerek, tozlarını temizliyoruz. Sonra üzerine bir kat koyu renk boya sürüyoruz. Ben çikolata kahvesi kullandım. Kuruyunca bir kat daha boyuyoruz. Sonra zımparalıyoruz ve nemli bezle tozlarını siliyoruz.


Tekrar aynı boyadan sürüp, kurumaya bırakıyoruz. Çatlatma verniğini iyice çalkalayıp, kuru bir fırça ile çatlatma yapacağımız kısımlara, boya yaptığımız yönün tersine doğru sürüyoruz. 4 saat kadar sonra açık rengi, tek seferde ve bir sürülen yerin üstünden tekrar geçmemeye dikkat ederek bu verniğin üstüne sürüyoruz. Bu açık renk boyayı kalın kalın sürersek çatlaklar kalın oluyor, suyla inceltip sürersek çatlaklar ince oluyor. 


Çatlattığımız kısım kuruyunca üzerine stencılla ve boyaya batırılıp, bir kağıt mendile bastırılarak fazlası alınmış sünger (ponpon) fırçayla desenler yapıyoruz. Üst kısma yapıştırılacak dekupaj resminin arkasına dekupaj tutkalı sürerek yapıştırıyoruz. Daha sonra bu yapıştırdığımız resmin üzerine dekupaj tutkalı sürülerek, şeffaflaşıp, kurumasını bekliyoruz. Sonra bir kat daha dekupaj tutkalı sürüp, kurumasını bekliyoruz. 


Resimde kabartma yapmak istediğimiz kısımlar için resimleri kesiyoruz. Havayla kuruyan hamuru merdane ile açıp, resimlerin arkasına dekupaj tutkalı sürerek hamura yapıştırıyoruz. Üzerlerinden tekrar merdane ile hafifçe geçiyoruz. Hamurları resmin dış kenarlarından taşmayacak şekilde içe eğimli olarak ince bir bıçak veya makasla kesiyoruz. Hamura yapışmış resimlerin arkasına tekrar dekupaj tutkalı sürerek, yerlerine yapıştırıyoruz. Üzerlerine ve yanlarına tekrar fırça ile dekupaj tutkalı sürüyoruz. Kuruyunca bir kat daha sürerek iyice kurumasını bekliyoruz. Son olarak, tüm çalışmamızın üzerine 3-4 kat sprey vernik uygulayarak tamamlıyoruz. 

Haydi bakalım, kolay gelsin...

7 Ocak 2014 Salı

Değişmeyen


Bu sabah güne erken başladım. Godiva'da geçen haftaki çikolatalı kruvasan ziyafetimizden beri aklımdaydı evde kruvasan yapmak, bu sabah böyle bir sürprizle başlamak istedim güne..Bizim evde yastıklar değişir, süsler değişir, alışkanlıklar değişir ama biliyorsunuz toprak renkleri ve beklenmedik anlarda gelen sürprizler hiiç değişmez.


Günlerimizi eşimle birlikte dolu dolu geçirmeye başladığımız günlerden beri en sevdiğim uğraşlarım oldu zamanımı evimizi süsleyecek bir şeyler üretmekle ve mutfaktan eve yayılacak vanilya kokulu bir şeyler pişirmekle  geçirmek. İçinde yumuşak toprak renkleri, biraz kurabiye, birer fincan kahve, sağlık ve sevgi olan kutu gibi bir evden başka ne gerekir ki insana emeklilikte?.


Mutluluk mu? İşte o zaten, hangi yöne çevirirseniz çevirin, güneşi hissedip yapraklarını o tarafa çeviren bir çiçek gibi, hep köşeden bir yerlerden sızıverir hayatınıza, yeter ki siz yüzünüzü ona çevirmekten vazgeçmeyin, mutsuz olmakta inat etmeyin..O gelir, bulur sizi, hep böyle olur, değişmez... 

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...