30 Nisan 2014 Çarşamba

Peki Ya Şimdi?


Uçmayı tam da öğrenmişken, unutmuş gibiyim. Hem yaşamak arzusuyla dolu, hem de vazgeçmiş gibiyim. Ayın ilk haftalarında yaşanan hızlı ve kabus gibi gelişmeler, her şeye, bildiklerime, inandıklarıma, yaşadıklarıma biraz da uzaktan, şöyle tepeden, kuş bakışı bakmama sebep oluyor bu aralar.  


Ütü yapıyorum mesela, "üç günlük dünya, insan ütülü çarşaflarda yatmalı, kraliçeler gibi koton saten çarşafların ipeksi serinliğinde uyumalı, beyaz masa örtülü sabah kahvaltılarına uyanmalı" diyorum kii, tam o sırada içimden başka biri sesleniyor, "üç günlük dünya, ütülü çarşaf olsa ne olur, olmasa ne olur..Vücudunu saracak o iki metre bez böyle göz açıp kapayıncaya kadar çıkıverecekse karşına, çarşafınla yastığın takım olsa ne olur, olmasa ne olur..." Bir an boş bulunup içimi sarıveren yaşama umuduna kendimi her kaptırışım, gidene üzülmenin yanına takılıvermiş o korku ile, "o kötü gen mirası sebebiyle taşıdığım kanser riski" aklıma geliverdiğinde kendimi o yatakta, o hortumlar arasında görüvermemle son buluyor... Ne buradayım yani bu aralar, ne orada...Ama...


Ama...Yapacak bir şey yok, insanız işte...Cahiliz, benciliz, korkağız, şımarığız...Yaşayacağız, sabredeceğiz, doğduğumuz gün ölmeye başlamış olduğumuzu fark ettikçe daha sıkı sarılacağız bu güne, daha çok yarına hayaller kuracağız..Uçacağız, konacağız, koşacağız bu bitiş çizgisini görmediğimiz yarışta, çaresiz seveceğiz hayatı..çaresiz...

27 Nisan 2014 Pazar

Annemdin....Gittin...


Biliyordum, artık gitmek istiyordun. Kalbindeki yaşam kırıklarını artık hiç bir tutkal bir araya getiremiyordu, zaten artık vücudun kendini onarmak da istemiyordu, gidiyordun.

Biz inat ediyorduk, hastane odasında bakıyorduk, olmuyor yoğun bakım ünitesine alıyorduk seni, adını bilmediğin cihazlara bağlıyorlardı, tadını bilmediğin ilaçları, mamaları veriyorlardı damarlarından içeri, sen sesini çıkarmıyordun, ama belliydi, artık istemiyordun.

Bize yine de kısa gelen hayatını hep kendi bildiğin gibi yaşadın, hep kararlarını kendin verdin, alıştığımız gibi oldu işte şimdi yine her şey. "Kal" desek, "dur" desek, "erken değil mi?" desek, nafile..Yorgundun, bitiriyordun..

Karşımdaki yatakta günlerdir yatan o kadın, artık sana hiç benzemeyen o kadın bakıyordu yüzüme, gülümsüyordu bazen, ama beni ne kadar tanıyordu bilemiyordum. Kendimi tanıtsam, acıyı değil anıları konuşsak biraz, veda sözleri etsek birbirimize ağlamaklı..Her şeyi sessizce noktalamak ister gibi susuyordun..

Seni daha fazla tutamayacağımı anlıyordum artık, yine aklına koyduğunu yapacaktın, susarak cevaplayacaktın tüm ısrarlarımı, ısrardan hoşlanmaz sıkılırdın zaten, sıkılacaktın..

Misafirliklerin gibi kısa oldu ameliyat sonrası misafirliğin de..Ben seni kaybettim, sen kurallarını yine kendin koyduğun bu kısa oyunda yine kazandın, çektin, gittin.. Veda etmeden, susarak, tam da kendi istediğin gibi ve tam da kendi istediğin zamanda..Tek başına, sessiz, ama dimdik, ama gururlu.. 

Oraya vardığında babama onu hiç unutmadığımı söyle, seni de unutmayacağıma söz verdiğimi...

Not: 21 Nisan Pazartesi annemi kaybettik..Bu zor geçen 20 gün boyunca beni yalnız bırakmayan tüm dostlara sonsuz minnetlerimle...

16 Nisan 2014 Çarşamba

Zaman Dediğimiz Bu Aralar


Bu aralar zaman bizim için serum damlaları kadar ağır akıyor, idrar torbaları belirliyor günleri, her günümüz yeni bir kötü haberle başlıyor, bir başkası ile sona eriyor.

Aşırı halsizliği önce demir eksikliğine yorulan, ama sonra düzelmeyen durumu neticesinde kolon kanseri diye ameliyata girilmişken, aslında hem de hiç bir belirti vermeden tüm vücudu saran bir canavarla karşı karşıya kaldığımızı öğrenmemizle geceye dönen günlerimiz, bugün de beyine giden bir pıhtı ile tekrar yoğun bakım günlerine dönüştü..

Hepiniz haklısınız, dua etmeli böyle zamanlarda, bazen gitmesine izin vermeli, bunaldıkça yazmalı, çizmeli, bazen ebedi ayrılıkları bile gülümseyerek karşılamalı insan..Ama bu aralar zaman dediğimiz şey, hiçbirine yetmiyor..Öyle kıskanç ki bu amansız hastalık, kimsenin kendisinden başka bir şey düşünmesine izin vermiyor, umudu kıskanıyor, gücü, kuvveti kıskanıyor, sabıra bile izin vermiyor..

Zaman dediğimiz bu aralar hep gece benim için ve bu bereketsiz gece hiç bir şeye yetmiyor..Dualarınızın bizlerle olduğunu bilmek güç verdi bana dostlar, biliyorum kötü günler hep biter bir gün, geceler sabaha kavuşur, yaralar küllenir, acılar katlanılır olur bir gün. Ve o zaman buluşuruz yine..Hayat devam eder, bizler güleriz, söyleriz, paylaşırız, ama bu aralar ne olur, dualarınızda bizi unutmayın..

10 Nisan 2014 Perşembe

Üşüyoruz


Dışarıda baharın gelişini ilan eden erguvanlar açıyor. Sen...Gözlerini açıyorsun. Buz mavisi gözlerin gözlerime değiyor, üşüyorum. Burası mı soğuk, gözlerin mi?...Sonra, kapatıyorsun gözlerini, donuyorum.

Narin bedenin, artık bir çocuğunki gibi incecik kolların, çarşafların arasında, onlardan daha da beyaz ışıldıyor bu bembeyaz ışığın altında, gözlerim kamaşıyor.

Kime söylendiği bilinmeyen kırık dökük bir kaç kelime, tanımadığım birinin yüzü, alnı, kağıt gibi dudakları, gitmekle kalmak arasında kararsız, bekliyor...Ben bekliyorum, hepimiz bekliyoruz, yolun karşısındaki erguvan ağacı bekliyor, bahar bekliyor dışarıda, gelmekle gitmek arasında kararsız..

Tanımadığımız mekanik sesler, bilmediğimiz bir dünya, sürekli biri diğerini doğuran sorular...Sen küçülüyorsun yattığın yerde, biz küçülüyoruz...Artık iş-güç sahibi, emekli, anne, baba, hiç biri değiliz. Bir avuç küçük çocuğuz bu kapı önünde, aklımız tutulmuş, bedenlerimiz gerilmiş, gözlerimiz şişmiş.Dışarıda baharla birlikte doğa yeniden ayağa dikilirken, biz yıkılıyoruz...

Anne, gitme..Biraz daha kal...

2 Nisan 2014 Çarşamba

Anneler ve Kızları İçin Elmalı Ay Çöreği


Anneme yapıp götürmüştüm bu elmalı güzelleri..Biraz besleyici olsun, biraz yüzü gülsün, biraz kan olsun diye..Halsizliği demir eksikliğinden, demir eksikliği, şu an araştırma aşamasında, kim bilir neden, annemle o zor eşiklerden birindeyiz şu aralar..Sıfatların sınandığı, zamirlerin havalarda uçuştuğu..Tekrar bir kurabiye yapabilmek anneye, tekrar onun kızı olmak onun annesi rolüne soyunmak yerine...Umut, iyi düşünceler ve dualar...Şu an kurabiyeden daha çok ihtiyacımız olanlar..Ama bu tarif, hala annesine ve kızına kurabiye yapabilecek fırsatı olanlara gelsin, bir de umudunu hiç kaybetmeyenlere.. 

3 su bardağı Un  
250 gr.Margarin   
1 çorba kaşığı Yoğurt   
1 pk.Kabartma Tozu   
1 Limon
2 kahve fincanı Pudra Şekeri            
1 pk.Vanilya                 
3 Elma
1 çay bardağı Toz şeker                      
3 tatlı kaşığı Tarçın     
1 avuç Dövülmüş Ceviz İçi 

Elmalar soyulup rendelenir. Toz şekerle pişirilir. Soğuyunca içine tarçın ve ceviz eklenir. Bir kapta un, küp kesilmiş yağ, yoğurt, kabartma tozu, limon kabuğu rendesi, pudra şekeri ve vanilya yoğurulur. Hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar koparılıp el ile açılır. İçine elmalı karışımdan konup kapatılır ve kat yeri alta gelmek üzere ay şekli verilerek yağlanmış tepsiye dizilir. 180 C fırında 20 dak.pişirilir. Üzerine kalan pudra şekeri serpilerek servis yapılır.

Afiyet Olsun. 


1 Nisan 2014 Salı

Suskun




Biraz Ege Denizi, biraz Adana Denizi (!)..Başka paylaşabileceğim bir şey yok bu gün....

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...