Biliyorsunuz, güz çocuğuyum ben, sonbahar aşkımdır. Yazla pek aram yoktur zaten ama, işte hava güzel, deniz güzel vs. diye avuturum bu aylarda kendimi. Ama şu ter meselesi yok mu? Şu günlere kadar idare edip gidiyorduk da, son günlerde bu ter olayı beni kendimden, üzerime geçirmem gereken her tür kumaştan, üzerine oturduğum her şeyden nefret ettirdi. Çok titiz, çok temiz olduğum söylenemez ama, Başak burcunun tüm hijyen merakını bünyesinde barındıran benim gibi sabun-deodorant ve çamaşır suyu hayranı birisi için ter, mümkün olsa insanın kendi bünyesini terk edip gitmesine sebep olabilecek kadar vahim bir durum.
Özledim yani kendi mevsimimi artık, terlemeden evin içinde yaşamayı, mutfağa kapanıp saatlerce çıkmamayı, ocağın her gözünde ayrı bir şey kaynatıp-pişirip terlememeyi..Güze çağrı olsun diye, sesimi duyup koşup gelsin diye galiba dolap düzeltmelerine vurdum kendimi biraz da, e Başak dedik ya? Boşuna mı?
Konularına göre, boylarına göre, kullanım sıklıklarına göre sınıflandırıp kavanozları, internetten bulduğum "personel use only" şu caanım etiketleri de ozalitçide sticker olarak bastırıp işe giriştim. Yıkanıp paklanan, boşalıp boşalıp baştan dolan kavanozlarımın birer de şık boneleri oldu yine en güllüsünden.
Sonra? Sonra raflar düzenlendi, güz gülleri sardı erzak raflarını..Ama gelmedi..Güz henüz sesimi duyup gelmedi..Ben bu seneki tuzlu su hakkımı devretmeye hazırım sonraki yıla, biraz bulut, az yağmur, biraz hazan yaprağı? Yoksa o güne kadar tüm dolapları indirip baştan dizeceğim, askerdeki yavuklusunu bekleyen gelinlik kızlar gibi her rafta başka hayaller, başka ümitlerle..
Yoksa bu erzak rafı olayını hiç de dert etmeyenler daha mı şanslı? Peki etiketlenmemiş bir kavanoz, deterjanla köpük köpük silinmemiş bir raf , fiyonklanmamış bir kurdele yerine nasıl bir iz bırakabilir ki insan yürüdükçe ardında sedef parlaklığında bir sümük de bırakamıyorsa -yani henüz :))- şu hayatta?
Ellerine sağlık Elifciğim:) bu aralar çok meşgul olsam da, her sokağa çıkışımda senin gibi kavanoz topladım ve mutfağımı elden geçirmeye kalkıştım:) henüz yapamadım ama senin bu yazın bana seyehat sonrası mutfağın elden geçmesi gerekliliğini bir kez daha hatırlattı. Mükemmel olmuş güz güllerin. Ben de bahar çocuğuyum, gonca güllere bu nedenle hayranım demek ki:) sevgiler kocamanından
YanıtlaSilooo, o zaman heyecanla bekliyorum fotoğrafları..İlham alacağım çok şey olacağına eminim her zamanki gibi..
SilYaz ayları benim için de zor geçer. Sıcak, nem, ter, aaayyy... Yazarken içim kıyıldı:))
YanıtlaSilSonbaharı severim ben de.. Ve inşallah bu sene evimde, istediğim vakit yaptığım mis gibi kahvemle ve minnak bebeğimle doğum izninde olacağım.
Çok özenirdim ben iş yerindeyken sizin sabah vakitlerinde yazdığınız keyif yazılarını okumayı, el işlerinizi anlatışınızı.
Bu sene bana da kısmet olacak inşallah:)
Ve mutfağı hale yola sokmak için o izin günlerini bekliyorum:-/ Pek hevesli de değilim gerçi ama:))
şimdiden hayırlı olsun, ne tatlı bir heyecandır o kimbilir? Dikkat et ama, alışkanlık yapmasın..Dışarıda bir makinanın çarkları gibi çok da ait olmadığını hissettiği bir dünyadan kendi naif dünyasına çekilince insan, korkar oluyor geriye dönmeye..Şimdiden mutlu, neşe dolu, unutulmaz güzel anılarla dolu bir sonbahar diliyorum sizlere..
SilTeşekkür ederim Elif Hanım, sağ olun:)
YanıtlaSilAslında şu an biraz tersi durumdayım. Yani o dişlilerden ayrılıp naif dünyamda nasıl vakit geçireceğim diye düşünüyorum hep... Ama o dünyaya çok dalınca da dediğiniz gibi dönüş zor olacak belki... Yaşayıp göreceğim sanırım, en net çözüm bu:)