İstanbulluysanız, bir kaç şehri alacak büyüklükteki şehrinize ek olarak adalarınız da var her biri bir başka şehir gibi..Yazın kalabalık yüzünden yanından geçmekten çekindiğiniz bu inci taneleri, okullar açılır açılmaz sadece ada halkına, size ve kedilere kalıyor...
Ben çocukken piknik anlamına gelirdi adalar, şimdilerde bir bardak çayla sessizliği ve martı seslerini dinleyerek dünyadan ve dünyadaki her şeyden bir kaç saatliğine uzaklaşmak anlamına geliyor.
Genellikle yanımda bir kaç da kurabiye götürüyorum, keyfimiz tam olsun diye, ama simit-peynir de çok yakışıyor bu manzaraya doğrusu..
Şehirde her şey ne kadar hızlıysa, birbirinden güzel bu Prens Adaları'nda da o kadar sakin, sessiz, dingin..Sizi biraz da fotoğraflarla başbaşa bırakayım, anlayacaksınız ne dediğimi..
Ve günün tatlısı, sevgili Esen Can'ın tarifiyle aşure..Bir tarif vermiş blogunda, insan kendini zor durduruyor tenceresi ile birlikte yutmamak için..Bu yıl henüz aşuresini pişirmeyen varsa, kaçırmasın..Tekrar teşekkürler sevgili Esen Can, hayatımıza tat kattın..
Ne güzel bir sürpriz oldu bu şahane aşureler biliyor musun :) Çok mutlu oldum, yapmana, yapıp da beğenmene :) Allah kabul etsin canım, bereket getirsin yuvanıza ;)
YanıtlaSilBen büyük çay fincanlarında servis ediyorum ama senin bardaklarda da harika olmuş :)
Adaları çok severim, dediğin gibi en güzel ve sakin zamanları bahar ayları, fotoğraflar harika :)
Öperim çok çok :)
Adalar'a sakinken gitmek en güzeli sanırım.
YanıtlaSilBir de havalar tam böyleyken.
Ne sıcak, ne soğuk.
Şu mesai saatleri kavramı hayatına öyle ket vuruyor ki insanın:(
Gerçi halime de şükürsüzlük etmek istemiyorum. Bin şükür.
Ama... İnsanız ya, illa ki şikayet edecek bir şey geliyor aklımıza:)
Ada resimleri de, aşure de pek iyi geldi :)
YanıtlaSilTeşekkürler.
En güzel zamanı sakin,sessiz gitmekle ne iyi yapmışsınız.Esen'in yaptığı aşureyi yeme şansım oldu tadı harikaydı eminim senin yaptığında öyle olmuştur.Allah kabul etsin.
YanıtlaSil