Bizim kuşak, atmayı bilmez...Tabakta bırakılan pirinç tanesi kadar çocuğumuz olacağı korkusu ile tabakları sıyırırdık biz, arkamızdan ağlar diye son lokmayı yutmadan kalkmazdık sofradan..Meyvenin çürük yerini keser, kalanını yerdik, zaten çok çeşit de olmazdı öyle yılın on iki ayı..Yılbaşı gelince muz yerdik, karpuz için mutlaka yazı beklerdik...Reçel vardı, salça, konserve vardı mutfaklarımızda annemizin elinden çıkma...Cimri değil tutumludur bizim kuşak, zengin değildir rahatça karnını doyurduğuna minnettardır...
Çocukken nasıl alışıyorsa insan, öyle gidiyor..Evet paylaşıyor, kendine saklamıyor ama değerlendiriyor. Ben de pastalardan, tatlı soslardan artanları, buzdolabında unutulduğundan şekli değişmiş meyveleri, tanesi bitmiş geriye suyu kalmış reçelleri biriktiriyorum hep dondurucuda. Sonunda kat kat dizip bardaklara, şimdilerin modası ile kavanozlara, dışarı çıkarken atıveriyorum çantama..Sahilde bir bankta soluklanırken, çıkarıveriyorum çantamdan ve bu buz gibi, yeni yeni çözülmeye başlamış, içinde en lezzetli katmanlar olan tatlılarımız, son bir defa daha gülümsetiyor yüzümüzü..Bende "ne becerikli, ne iktisatlı kadınım" gururu, bizimkinde "amanın tatlı bulduk, kaçırmayalım" sevinci, o mutlu, ben daha mutlu...Tatlılardan geriye kalanlar, güzel bir yürüyüşün sonunda damağımızda tat olarak geriye kalıyor yine..Zaten başka ne geriye kalacak ki hayattan?
Ne hoş ve lezzetli bir fikir:))
YanıtlaSilben çok beğendim bu fikri:) sevgiler
YanıtlaSilBen hem bu fikre hem de şiir gibi anlatışına bayıldım ellerine sağlık.
YanıtlaSilNasıl da hoş görünüyor o tatlı:)
YanıtlaSilBeyaz olan ne, çözemedim ama:-/
:)
İçine şeftali rendelenmiş bir vanilyalı krema :))
SilHmm, o da güzelmiş:)
SilAfiyet şeker olsun, ama vücutta kalori olarak kalmasın:))
tatlı güzel ama, yazının bıraktığı tat daha lezzetli doğrusu...
YanıtlaSil