31 Mart 2016 Perşembe

Kaçmak


Bu aralar bizim buralar tehlikeli, sokağa çıkmak hayli riskli..Yok yok, bomba değil maalesef, bombaya gelene kadar neler yaşıyoruz, duyuyoruz, görüyoruz her gün..

Eğer caddemizin çeşitli noktalarında devam eden kentsel dönüşüm faaliyetleri sebebi ile yol kapalı değilse, yıkılan binaların birbirine karışan tozu dumanı arasında hala nefes alınabilir bir hal var ise o an için, yani evimizden dışarıya çıkmak mümkün olur ise, kafamıza bir vinç düşmezse, bu inşaatlar sebebi ile sürpriz şekilde farklı yerlerden giriş-çıkış-dönüş verilen yollarda bir araçla sürpriz şekilde çarpışmazsak, başka bir köşebaşında devam eden yıkımın yanından kafamıza moloz düşmezden geçebilirsek ve başka bir yıkımdan arta kalan kapı-pencerelerin çivilerinden menteşelerinden kolu bacağı yırtmazsak..Uğuldayarak betonunu boşaltan o koca makineler müsaade eder de birbirimize sesimizi duyurabilirsek, üzerimize yoldan fırlayan bir hafriyat kamyonu çıkmazsa..Yaşıyoruz işte bizim buralarda bu aralar..Bir gün biter mi? Umudum yok, ben eski İstanbulluyum, biz daha önce de görmüştük bu filmi, deprem oldu, film tekrar başladı..Bu böyle gidecektir biz parayı kendimizden çok sevdiğimiz müddetçe..

Bir gün bitse bile bu furya, her uzun binanın arkasına denizi gören daha çok daire sahibi olabilmek için daha uzunu dikildikçe, hava alabilecek miyiz? Rüzgar esecek mi pencerelerimizden içeri eski günlerdeki gibi? Zamanında moda olduğundan "deprem toplanma alanı" adı altında boş bırakıldığından en cılızından da olsa bir kaç da fidanı olan o boş alanlara şimdilerde -modası geçti diye sanıyorum- yeni baştan ve en uzunundan binalar dikilirken, cam açabilecek miyiz klimadan bunaldığımız artık gittikçe daha da bunaltıcı-basık-daraltıcı  hale gelen -nedense?-o gittikçe uzayan yaz aylarında? Diyorum ya, umudum yok..

Piknik için çıktığımız deniz kenarlarında artık dilencilere acımaktan, o küçücük yavruları yalın ayak oralara salanlara kızmaktan, dillerini anlayamadığımız, tavırları, hareketleri, bakışları pek tuhaf kalabalıkların bedenlerinde şişkinlik, ellerinde çanta, işte kötü şeyler yapılabilecek bir haller konusunda dikkat kesilmekten yorulur olduk..Bir gün biter mi? Umudum yok, ben bunların bitmediğini, sadece isim değiştirip, şekil değiştirip yine, tekrar, bir daha ortaya çıktıklarını görecek kadar yaşadım, daha önce gördüğümüz filmler işte, bu coğrafyanın bildik halleri maalesef..Umudum yok..

Umutsuz bir post oldu farkındayım..Ben kaçmak istiyorum bu aralar bunların hepsinden, iplerime kaçıyorum, tığlarıma, örgülerime..Hipnotize olmuşçasına gözümü haberlerden ayıramasam da, dünya güzelmiş, gülhane ağaçlıkmışçasına, şu aralar hayatımızın tek eksiği daha hızlı internetmişçesine gömüyorum kafamı elimdeki işlere..

Boş verin bu akşam bunların hepsini..Umut olsun işte size mavi minderim..Penye ipten, mavi mavi, kolay ve keyifli minderim..Yazdıklarımı boş verin, aşağıdaki fotoğraflara bakın, bu akşam bir kaç dakikalığına siz de kaçın gündemden..Nasılsa blogdan çıktığınızda, orada, hemen elinizin altında, gözünüzün ucunda, kulağınızın kenarında bir yerlerde sizi bekliyor olacaklar en korkutucu halleriyle..Onlar kaçmıyor, hiç kaçmıyorlar bir yerlere.. 




2 yorum:

  1. Peki biz kaçalım da nereye ?Yaşadığımız küçücük zevklerimize hobilerimize paylaşırken içimiz kararıyor,suçluluk,utanç,travmalara duyarsız kalamıyor insan.İster istemez yansıyor yaptığımız eserlere ne yazık.Ama sizde benim gibi,umudu umut etmekten vazgeçmemişsiniz maviyi yakalamış çok güzel bir iş çıkarmışsınız tebrik ederim.Ellerinize sağlık.İSTANBUL sizlerin ellerine emenet yinede.

    YanıtlaSil
  2. sağolasın, bazen yollar uzak da olsa, kalpler birbirine nasıl yakın oluyor?..İyi ki varsınız..

    YanıtlaSil

Ne dersiniz?

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...